insan çok fazla çalışıyorsa…

dünyaya bakmayı bırakıyor ve kendi sesini unutmaya başlıyor… bir süredir durumum bu; yaşadığım hayatın bana olan yan etkisi; llaçlar gibi bir yandan sağalırken bir yandan zehirleniyoruz…

dün uzun bir aradan sonra dünyaya bakmaya gittik. bulutlu nefis bir göğün altında, sadece dalga ve martı seslerinin olduğu kumsalda, bir kaç kaçamak yapan çift, anne ve babasıyla sahile gelip paçaları sıvayıp denize giren bir oğlan, üç balıkçı ve biz vardık. bir ses de ayaklarımızın altındaki deniz kabuklarının sesiydi. bütün sahil, deniz kabukları, yosunlar, deniz bitkileri, yengeç ve deniz yıldızı ölüleriyle kaplıydı, bir de mahzun ve zarif bir şekilde yatan bir karabatakla karşılaştık. onun cansız bedeniyle karşılaşmak bizi mahvetti tahmin edersiniz ve ‘neden acaba diğer ölü bedenlerden çok bu bizi etkiledi’ diye düşündük; kendimize daha yakın hissettiğimizden muhtemelen… çantamdaki kağıtla bir külah yapıp deniz kabukları topladım ve deniz yıldızı, yengeç gibi cansız bedenlerden örnekler aldım eve götürmek için…

dünyaya bakmayı gittiğimiz yer bayramoğlu halk plajıydı. yıllardır merak ederim bayramoğlu’nu, sonunda gördüm… istanbul’un bu eski yazlıkçı mekanı terk edilmiş gibiydi. çınar ağaçlarının gökyüzünü tamamen kapattığı dar sokakları ise inanılmaz güzeldi. çay kahve içecek tek bir yer bile bulamadık; muhtemelen yazın cehennem gibi oluyordur ama bulduğumuz hali bizi daha fazla mutlu etti…

***
yine uzun bir sessizlik oldu burada. hep daha çok yazmalıyım diyorum ama olmuyor. bunu kabul etmeliyim belki de.

bu uzun sessizlik döneminde paul verhoeven’ın elle’sini izledim ve nefret ettim. isabelle huppert’in oyunculuğuna bir diyeceğim yok ama paul verhoeven’in kadına bakışında bir sıkıntı olduğu muhakkak bence. elbette her filmin bir mesajı olmalı gibi bir derdim yok ama bu filmin neden yapıldığına dair en ufak bir fikrim yok; komediyle dram arasına sıkışmış bir saçmalıktı o kadar benim için.

mindhunter adlı yeni diziye başladım ve bitirdim. polisiye severlere şiddetle tavsiye ediyorum… atmosferi, oyunculukları, hikayesi ve müzikleriyle şahane bir dizi…

ursula’nın son çıkan kitabı anlatış’ı okudum ama aklım yerindeyken tekrar okuyacağım. insan dünyaya hakkaten bakamıyorsa ve kendi sesine bile yabancılaşmışsa ursula okumamalı…

***

şu sıralar faure dinliyorum; güzün ışığına ve ruhuna uygun onun müziği.

şimdi birlikte dinleyeceğimiz parça,

d minor  I. allegro ma non troppo

sesi açın… her şeyi bırakın ve bir süre sadece uğultunun arkasında bıraktığımız dünyaya bakın…

[audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/11/01-«Fauré-Piano-Trio-in-D-minor»-I.-Allegro-ma-non-troppo.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

Leave a Reply

kategoriler