yıllar içinde hep bu son seçim, en önemli seçim, hayat memat meselesi diye girdiğimiz seçimlerde en yakınsadığımız partiye oy verdim veya hiç oy vermedim…
bu seçimde ilk kez; içimdeki değerlerin, inandığım doğruların, içime sinen bir dilin ve söylemin karşılığı olan, “partim” diyebileceğim bir seçeceğim var diye hissediyorum. emeğin yanında olmak bir yana; emeği ve emekçileri içine alan, dini inancı hem kutsamayan hem de yok saymayan, bütün cinsel yönelimleri içine alarak, yanında durarak, cesaretle ve yüksek sesle lafı dolandırmadan savunan, toprağın, yeşilin, mavinin, doğanın ve hayatın yanında olan türkiye işçi partisi’ni, TİP’i sonuna kadar destekliyorum…
bu seçim sürecinde, özellikle gençlerde yarattıkları heyecan ve umut çok değerli; bunun kıymetini bilmemiz gerekiyor!
ve elbette kıymetlimiz kemal kılıçdaroğlu… bilen biliyor CHP’li olmadığım halde yıllardır saygı duyarım ona ve bu ülkede hiç bilinmeyen bir liderlik gösterdiğini düşünürüm…
zehirli, erkeksi ve bir nevi zorbalık olan o arzu edilen liderlikten azade ağır ağır, sabırla herkesi dönüştürdü… hiç ummadığım kişilerin bile o dayatılan “güçlü” ve “karizmatik” liderlik zırvalığının peşinde olmasına inanamıyorum; dünyayı zehirleyen o “güç” değil mi binlerce yıldır…
ama nasıl olacakta olacak, bu ruh hali ve dil nasıl korunacak, nasıl kalıcı olacak bilmiyorum… pek çoğumuz gibi ürkerek bekliyorum…
ama bunu geçelim şimdi tabii; umutlu günlerdeyiz, neşemiz yerinde, “gençliğimiz var”, mücadele edeceğiz elbette!
şimdi bizi debelendirdikleri çamur yığınından çıkıp, her şeyin içini boşaltıp, her şeyin anlamını yok ederken elimizden aldıklarını geri alacağız tek tek diyorum…
ismi lazım değil, birinin yarattığı o berbat etkiyi yok etmek için, güzelim türkümüzü geri almakla başlayalım mesela!
özay gönlüm
iki keklik
diyor elbette.