rüyamda, görüntü olmaksızın, “nazım’ın bir dizesi var” diyerek uyandım…
hangi dize bilmiyorum… rüyanın başı sonu yok… sadece bu cümle… tek başına, görüntüsüz, ışıksız, karanlık bir cümle…
uzun bir süredir nazım’ı hiç okumamışken, düşünmemişken, içimin hangi dehlizinden, hayatın hangi çağrışımından çıktı geldi bu cümle bilmiyorum…
ve acaba hangi dizeydi?
yanıma bir nazım kitabı alarak çıkmak istedim sabah ama telaşla unuttum…
servise bindiğimde google maharetiyle memleketimden insan manzaraları’nın pdf’lerini bulup biraz okudum. aşağıdaki dizelerde takıldım kaldım ve o dizelerle siste ilerleyen serviste kendimi uykunun kucağına bıraktım.
kulağımda, alexandre tharaud,
schubert‘in
impromptus, op. 90, d. 899: n. 3‘ünü
çalıyordu.
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/03/Alexandre-Tharaud-Schubert-Impromptus-op.-90-D.-899.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
“…
kargalar gördüm
gübreden kalkıp
dallara konup
ezanlar okuyorlar.
Bir adam gördüm
oturmuş derenin başına;
yol vermiyor aksın
içiyor tekmil suyunu.
Geyikler gördüm
kaçıp gitmezler,
koşarlar peşinden avcının
vur, diye ille bizi…“