kumların kadını kitabını bu sabah bitirdim… zaten sıkışıp kaldığımız bu hayatın içinde, başka bir kabuğa daha sıkışmış gibiydim kitabı okurken… ara ara nefes alamadım; okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır sanırım.
başlangıçta, kitapta anlatılan “evreni ” tahayyül etmekte zorlandım. bu noktada kitabın 1964 yılında çekilen film uyarlaması imdadıma yetişti ve fakat her şey birden öyle bir gerçekliğe dönüştü ki bunaltım ve sıkışmışlığım tamamen kumla kaplandı…
bu kafkaesk kitabı okuyun derim ama hakikaten bunalmayı ve bir tür klostrofobi yaşamayı göze alıyorsanız…
kitabı okurken bana genellikle yo yo ma‘nın spotify’daki listesi eşlik etti. şimdi o listeden bir japon melodisi dinleyelim;
taki kojo no tsuki
diyoruz.
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2019/02/Rentaro-Taki-Kojo-no-Tsuki.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
“Olaya kum tarafından bakılırsa şekli olan her şey anlamsız. Kesin olan yalnızca her türlü şekli reddeden kumun hareketliliği. Fakat, aradaki ince tahtanın ardında, kadının kum temizliği değişmeksizin sürüyordu. Öyle bir kadının incecik kolları acaba ne kadar etkilidir? Neredeyse suyu ikiye ayırarak ev kurmaya çalışmak gibi bir çaba değil mi? Suyun üzerine, suyun karakterine uygun olarak gemi koymak gerekir.
Bu düşünce, kadının kum temizlerken çıkarttığı seslerin o tuhaf, zorlayıcı baskısından, adamın aniden kurtulmasını sağladı. Su için gemi uygunsa, kum için de uygun olmalıydı. Evin sabit olması gerektiği kavramından özgür kalınırsa, kum ile savaşmak için boşuna uğraşmaya gerek de yok. Kum üzerinde durabilen özgür bir gemi. Hareket halindeki bir ev, şekli olmayan köyler ve şehirler…
Elbette kum sıvı değil. O yüzden de kaldırma gücünün olacağını beklemek anlamsız olur. Sözgelişi, özgül ağırlığı kumdan daha hafif olan şişe mantarı gibi bir malzeme bile, hiçbir şey yapmadan bırakılırsa doğal olarak batar gider. Kumun üzerinde kalacak geminin çok daha farklı bir niteliği olmalı. Sözgelişi, salınımlar gösterebilen fıçı gibi bir ev… Çok küçük bir dönüşle, yapışan kumları silkeleyip yine yüzeye çıkabilir… Zaten, evin tamamı sürekli dönecek olursa, içinde yaşayanlar huzur bulamaz… O yüzden bir şeyler icat ederek fıçı iki kat yapılmalı… İç kısımda kalan fıçı, eksen merkezinde dibi yerçekimine uyacak şekilde yapılırsa mesele kalmaz… İç kısmı sabit kalacak, sadece dış kısmı dönecek… Büyük saatlerin sarkacı gibi salınan evler… Beşik şeklinde evler…
Çöl gemileri… Sonra, böylesi gemilerin bir araya gelmesinden oluşan, sürekli salınan köyler, şehirler…
Derken, adam uykuya dalıvermişti.”