ve kafamı çevirip göğe baktım… yağmur durmuş… gökyüzü gri, sakin bir gri; bir şeye hevesi yok gibi. öylece ağırlığını derin derin soluyor, o kadar…
sabahtan beri takıldığım bir şarkıyı çalmaya başladım yeniden… kulaklığı taktım… sesi açtım…
araya telefon görüşmeleri, whatsapp’dan işle ilgili yapılan yazışmalar girdi… girmeye devam edecek…
bir es’e, bir durmaya ciddi ihtiyacım var artık ve fakat etrafımdaki uğultu kesintisiz artıyor…
bu arada kırlangıçlar geliyor… biliyorum onlar hem havanın kokusunu hem de sesini yaşanır hale getirecekler… dün bir ara öyle yemeğinde, küçük bir grup leyleğin geldiğini gördüm. rüya gibiydi, bir kaç kişi daha görmese hayaldi diyeceğim…
gelsinler, lütfen gelsinler…
bu balçığın içinde bizi boğulmaktan ancak kuş sesleri ve kanat çırpışları kurtarır…
ah bir de yeni zelanda’da maoriler tarafından kutsal kabul edilen whanganui nehri “canlı varlık” olarak kabul edilmiş. bu neden bir ilk anlamak zor; insanların aldığı “nefesin” bu kadar tartışmalı olduğu bu gezegende, insanoğlu hariç, her şey canlı zaten…
ne mi dinliyorum?
micatone habire dönüyor içimde
handbreak
diye diye.
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/03/Micatone-Handbrake.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]