şu anda çorba olmuş bir kafayla ‘ne olmuştu?’ diye düşündüğümde hiç bir şey hatırlamadım bir an…
biraz hafızamı zorladığımda, sabah nefis bir melodiyle güne başladığımı, sonra ofise geldiğimde kıpkırmızı olan kahve çekirdeklerimin beni nasıl heyecanlandırdığını hatırladım. sonra çalıştım…
o nefis melodi bir elvis cover’ı
the wonder of you
idi.
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/10/Conor-OBrien-The-Wonder-of-You-Audio-BIG-LITTLE-LIES-1X07-SOUNDTRACK.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
öğleden sonra ise büyülü ormandan geçip anlamsız bir toplantıda anlamsız iki saat geçirdim. ormanın büyüsü çok geride kalmıştı…
akşam malum, bir hafta içi akşamının olağan ritmi… servisle eve dönüş, ufak bir alışveriş, erişteli yeşil mercimek ve yanına cacıkla, otlu avakado… yine a’yı mutlu eden bir akşam yemeği; avakado hariç tabii. o banaydı.
sonra müzik eşliğinde mutfağı toparlama ve a ile dizi keyfi; benim genellikle ortasında uyuyakaldığım keyif.. onda uyuya kalıp ikide uyanıyorum epeydir…
dizi, broen, yani köprü. isveç danimarka ortak yapımı bir polisiye. daha önce bu dizinin ingiliz fransız ortak yapımı olan the tunnel yani tünel’i versiyonunu izlemiştik. hangisini daha çok sevdin derseniz sanırım hislerim ikinciden yana. ama broen‘in atmosferi, renkleri ve ruhu bambaşka… kuzeyliler bizimle kesinlikle aynı ruhta değiller. ama benim asıl anlamadığım kırklarıma kadar ruhum daha sıcak iklimlere ve özellikle afrika’ya yakınserken şimdi neden kuzey’i bu kadar çok seviyorum?
***
bu sabah akşamdan kalan avokado ile peynirli ve salatalıklı bir sandviç yaptım kahvaltıya. bunu mutlaka deneyin derim. bir avokadoyu maydanoz, dereotu ve taze naneyle blenderden geçiriyorsunuz ve limon ekliyorsunuz; hepsi bu… meze olarak yemek isterseniz içine sarımsak da ekleyebilirsiniz ve elbette zeytinyağı. ama bence avokado tek başına yeterince yağlı bir şey…
sonra bütün gün eğitim vardı. zaman yönetimi eğitimi alıp bütün bir günümü kaybettim. berbattı… hocadan nefret ettim; özensiz, ukala, egosu tavan yapmış bir akademisyen. üstelik saçma sapan örnekler verirken neşet ertaş’a laf etmez mi? ‘burada dur‘ dedim içimden, nefesim kesildi, sesim çıkmadı. ‘sen kim oluyorsun da neşet ertaş‘a laf edersin?’ demek istedim… diyemedim, sanırım bu içime dert olacak…
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/10/mp3indirdur-Neset-Ertas-Ahirim-Sensin.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
bunları serviste yazıyorum… dışarıda nefis bir günbatımı var… ve neşet ertaş dinliyorum elbette.
ahirim sensin
diyorum.