iki gündür yine…

rüyadan kaçınca

aether bulur

mavinin kıyısındaki seni

z.

dörde doğru uyanıyorum… ama bu gece, mad mikkelsen’ın oynadığı bir filmde kızına söylediği gibi 500’den geriye saymaya başlayarak uykuya parçalı da olsa geri dönebildim…

her uyuyup uyandığımda geriye rüyalarımın bir anı, küçük bir parçası, sıkışıp kaldığım bir düşüncenin dönüp durması hali kaldı. bir rüyada büyük bir marketin kutular yığılı çıkışından kendimi dışarı atmaya çalışırken, diğerinde aslında kalmak istemediğimiz bir otelin civarında nerelere gidebiliriz diye planlar yapıyordum. bir başka rüyada asansörde basınç kontrollü ve içine sadece benim girebileceğim saydam bir tüpte aşağıya iniyordum; aynı rüyada gri metalik dev bir kuşun bazı çocukları kurtardığını öğrenmiştim. uyandığımda onun minik kuş olduğunu düşündüm ve sabah kalktığımda minik kuşu gugullayınca karşıma bu capsler çıktı.

evet gördüğüm bütün rüyalarda bir sıkışma hali, bir gitme ve kurtulma isteği olduğu muhakkak. niye diye sormaya gerek yok sanırım. bir yılı aşkın süredir dünyanın içinde olduğu pandemi süreci bir yana memleketin her geçen gün bir öncekini aratan deli saçması gündemi başka bir his bırakmadı bizlerde.

yedi gibi kalktım, qigong çalıştım, uyandırmaya çalıştığım tohumlarımı kontrol ettim ve pencerenin önünde uzun uzun yeni başlayan günü dinledim. gökyüzü bir haiku güzelliğindeydi; içimde nefis bir no clear mind melodisi olan

dream is destiny çalmaya başladı.

Leave a Reply