kategori

classical
bu kaçınılmaz bir şey mi? bu döngü… bir yeniden ortaya çıkma hali… sabah karşı apartmandaki yaşlı kadın; sandalyeleri açtı, krem rengi püsküllü masa örtüsünü serdi… iki gündür ortada görünmüyordu oysa; yoklar her halde diye düşünmeye başlamıştım. hemen karşımda oldukları halde, pandeminin başlangıcından bu yana farkettiğim yaşlı bir çift var karşı apartmanda. açık tenli, ikisi de...
Read More
epeydir bizim mutfak balkonunun penceresinde takılıyorlar. yavrularla ve serçelerle değil ama bu güzellikle epey samimi olduk. eğer yemleri kalmadıysa pencereye iyice yaklaşıp içeriye dik dik bakıyor… bir ara yanlışlıkla çavdar unu alıyorum diye aldığım çavdar tanelerini pencerenin önündeki klimanın üzerine koymakla başladı her şey. çavdar taneleri bitti, buğdaya geçtim şimdi de bulgur veriyorum. sanırım mutfak...
Read More
“Sevgili Zelda, …. Covid 19 Karantinası Günlerinde, günümün çok büyük kısmı mutfakta geçiyor. Mutfakta olmayı, ekmek ve yemek yapmayı çok sevmeme rağmen  iyiden iyiye bunalmaya başladım. O nedenle genellikle yemek pişirirken  mutfak penceresinden gördüğüm manzara yerine yakın zamanda çektiğim bir gökyüzü fotoğrafını göndermek istedim. Mutfak ürünlerimin kanıtı olarak, dün sabah öğrenip, merakım ağır basınca hemen...
Read More
nereden başlayacağımı bilmiyorum… radyo z’den her ayrılmak zorunda kaldığımda onu çok özlüyorum ve bir o kadar da buradaki varlığımda acemileşiyorum; sanırım yavaş yavaş burada olmayı yeniden “hatırlayacağım”… bu hafta izinliydim. yılı tatille kapatacağım. bu iyi geldi elbette. bir süredir kesintisiz bir şekilde başımın sol tarafına musallat olan ağrı tatille birlikte büyük ölçüde ortadan kayboldu; bir...
Read More
“you don’t need new landscapes, you need new eyes“ ― Marcel Proust   ofise gelmeden önce kahvaltımı kampüsteki bir simitçide yapıyorum. genellikle kendi sandviçim ve onların çayı ile elbette; bu sabah da öyle yaptım. taze fesleğenli yumurtalı sandviçe  kitabım ve glenn gould’un bach yorumları eşlik etti. havada hafif bir sonbahar serinliği vardı; şükürler olsun Eylül’e...
Read More
devam ediyorum… ve bu parçada jakub józef orliński‘ye cappella dell’ospedale della pietà eşlik ediyor. yine vivaldi ve bu sefer sento in seno  diyoruz. kulaklığı takın ve sesi açın derim… [audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2019/02/Vivaldi-Sento-in-seno-Jakub-Józef-Orliński-Cappella-dellOspedale-della-Pietà-1.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
Read More
twitter’da gezinirken sevgili bahar’ın, “counter tenor michaelangelo’nun david’ine benziyor.. insanı çaresiz bırakan bir kombinasyon olmuşsunuz bayım” diyerek paylaştığı bir youtube videosuyla günüm şahane başladı. gencecik polonyalı kontrtenor  jakub józef orliński‘yi burada paylaşmasam olmazdı; hala onunla devam ediyorum çünkü… söylediği parça antonio vivaldi‘nin Il giustino‘sundan vedro con mio diletto [audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2019/02/Vivaldi-il-Giustino-Vedro-con-mio-diletto-par-Jakub-Józef-Orliński-contre-ténor.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″...
Read More
a&a için sandviçler yapıldı. şimdi evin ve sabahın sessizliğinde kahvem ve filmimle başbaşayım. ve dışarıda kuşlar ağaran günün eşiğinde uçuyorlar. birazdan ev bir süreliğine hareketlenecek ve sonra kapının çarpılmasıyla ben kahveme ve filmime geri döneceğim; yine bir süreliğine…” diyerek güne başladım bugun. sabah saat dört gibi uyandım ve altıya kadar yatakta dönüp durduktan sonra kalktım....
Read More
nasıl sonlanır bu iş, burada yazmayı nasıl bitiririm diye düşünürdüm. bir arkadaşım vakti geldiğinde kendiliğinden olur demişti… sanırım öyle oluyor ve ben buraya gittikçe daha az geliyorum. en son kaş’da yazmıştım. belki ruhum hala orada olduğu için yazamadım, bilmiyorum. epeydir ağır bir sis perdesinin altındayım sanki. bu ülke, olan bitenler, iş, bitmek bilmeyen yaz, bitmek...
Read More
eskisi gibi buraya yazmak konusunda da pek istekli değilim  sanırım; hayatla bağ kuran sözcüklerle aram iyi değil epeydir… ama tatar çölü’nü okudum ve bitirdim; buraya yazmasam olmazdı. bu kitabı okumanın tam sırası mıydı yoksa okunacak en kötü zamanda mı okudum hala emin değilim. bu kadar köşeye sıkıştırıldığımız bir hayatın içinde bir kalede mahsur kalma metaforuna...
Read More
1 2 3 4

kategoriler