en son haziran ayında yazmışım…

A cloud swims in my head.

― Virginia Woolf

 

bu uzun sessizlikte kocaman bir yaz geçti… çeşitli kitaplar okundu, filmler ve diziler izlendi…. sıcaklardan ve memleketin tüketen gündeminden ve ruh halinden bunalındı… saçma sapan bir seçim süreci sonlandı demek istiyorum ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz… enteresan ve bir o kadar güzel ve masmavi bir tatil de yapıldı… troya’ya gidildi ve ormanda ağaçların ve göğün altında fazıl say’ın piyanosuyla şahane klasik müzik melodileri dinlemek tecrübe edildi.

ama ben bütün bunlardan söz etmek istemiyorum…

buradaki bu uzun sessizliğe rağmen içim pek sessiz değildi aslında. bir dönüşüm geçiriyorum adeta. kırklı yaşlarımla beraber kendimle barışmış ve uzlaşmıştım. elliler ise bir değişim ve dönüşüme vesile olacak sanırım. sakince geri çekilip izleyebilmeye başladım. hiç susamam dediğim durumlarda, nispeten sakinleşmiş olan iç sularıma çekilip kendimi yavaşça sağaltmaya çalışıyorum. genel olarak yapabiliyorum sanki…

bu detaylara girmeyecektim ama bunun en güzel ve en yakın örneğini geçen hafta sonu kaz dağları kirazlı balaban’da yaşadım. konser başladığı halde etrafımızda sürekli konuşan, selfie çeken, ileriye doğru ilerlemeye çalışan kalabalığa sırtımı döndüm, başımı a.’nın omzuna koydum ve hafifçe ona sarılarak ağaçların altında huzurla oturan grubu seyrettim sonra gözlerimi kapattım ve kendimi tamamen müziğe bıraktım. adeta o an’da asılı kalmıştım; sadece müzik ve tenimde hissettiğim rüzgar vardı… göğsüme çöken sıkışma halinden de eser kalmamıştı elbette.

sosyal medya ile arama bir mesafe koydum. gündemin yarattığı uğultuya dahil olmamak için elimden geleni yapıyorum. elbette takip ediyorum, elbette zaman zaman bazı paylaşımlarda bulunuyorum ama gündemin saçmalığından genel olarak uzak kalarak, aynı şeyleri tekrar tekrar sosyal medyada dönmesine katkıda bulunacak şekilde olmamasına özen göstererek.

kendi kendimize bağırıp çağırıyoruz gibi hissediyorum çünkü; asıl duyması ve görmesi gerekenlere değil, hemen yanı başımızda duranlara kendimizi tekrar ediyoruz! bu beni tüketti artık; kısmen kendi içime kusmayı tercih ediyorum veya enerjimi artık başka şeylere kullanmak istiyorum.

bir hedefim de sadeleşmek; olabildiğince az tüketmeye, alışverişi azaltmaya, eşyalardan kurtulmaya çalışıyorum. beslenmemde büyük ölçüde et ve süt ürünlerini azalttım. şu zen kuralları denen şeyleri kendimce uygulama gayreti içindeyim. tuhaf bir dönüşüm süreci bu ve sanırım yeniden kendim olmaya doğru yapacağım bir yolculuk

bu hissiyatın çağırdığı şarkı ise

kendim gibi

elbette

yaşar kurt ve arto tunçboyacıyan söylüyor.

[audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2019/08/Yaşar-Kurt-Arto-Tuncboyaciyan-Kendim-Gibi.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

fotoğrafın kaynağı için şuradan buyrun.

kategoriler