sabah hafif kapalı…

bir havayla uyandık… daha doğrusu uyandım. kendime bir kahve yaptım ve dün gece izlerken uyuya kaldığım diziyi bitirdim…

bulutlar güneşin yükselen ışıklarını kesemiyordu. uzun bir süre pencereden güneş ışıklarıyla pırıl pırıl parlayan mücevherlere dönen martıların uçuşunu seyrettim. bunu her izlediğimde heyecanlanıyorum…

sonra kahvaltı yaptık a. ile ve sonrasında her ikimiz de çalışmak için bilgisayarlarımızın başına geçtik. bu hafta sonu uzun süredir bitmek bilmeyen bir işi neredeyse tamamladım; mesudum 😉

sonra annemle uzun bir telefon konuşması yaptık. dün instagramda yaptığım kitap alıntısının altına “evet mutluyum” yazmayı düşünmüş ve ama vazgeçmiş… epey güldük, başka şeylerden söz ettik. “peki mutlu musun?” dedim kapatırken “çok şükür mutluyum” dedi. biz genel olarak konuşmaktan ve duygularımızı dile getirmekten çekinmeyen bir aileydik. bunu bugün daha fazla hissediyorum! ama evet anneme “mutlu musun?” diye hiç sormamıştım!

geçenlerde kızım bana “bu hayattaki en büyük pişmanlığın ne dedi?” geçiştirmeye çalıştığımı farkettiğinde de “hadi itiraf et evlenip çocuk sahibi olmak” diye dalga geçti…

bir sürü pişmanlığım var elbette; en büyüğü hangisi bilmiyorum. belki de artık sorgulamıyorum!

***

elbette hafta sonu temizliği de yapıldı. pencerenin önünü temizlerken, taşların üzerinde unutulmuş üç tane kaktüs yaprağının nasıl da hayata tutunduklarını, yaşam için direndiklerini görünce içimde çok eski bir şarkı çalmaya başladı.

opus‘dan

live is life

elbette!

1 Response

Leave a Reply

kategoriler