“… ağaç bile bile yaprağını döküyor aşağı…”
– küçük iskender, lalenin gömleği
gece yine çok uyanmalı, çok kalabalık rüyalı ve huzursuzdu… bir rüyada, çok gençtim ve abd’ye gidecektim, şu anda evde kullandığımız en büyük valize, yarı karanlık bir odada, elime ne geçirirsem koyuyordum. sonra birden orada geçireceğim günlerin yaz mevsiminde olacağını farkedip, bu kazakları niye götürüyorum diye düşüdüm ve uyandım… bir başka başı sonu olmayan rüyada anneannemin çok sevdiğim ceviz konsolu kayboldu. bana ait yarı loş bir odada duruyorken yok olmuştu; sadece onu benden aldıklarını biliyordum… bir başka rüyada çok eski model bir otomobilin içinde, en az 10 kişiydik ve nasıl sığdığımızı hatırlamıyorum… sadece pencereden dışarıya bakıyor ve içerideki çok gürültülü konuşmalarla ilgilenmiyordum; terracottadan toz bir sarıya evrilen ve hafif loş manzara dışarıda akıyordu… evet bütün rüyalar yarı karanlık ve loştu…
kalktığımda evi toparladım… a’yı geçirdim… çiçekleri suladım… kendi çimlendirdiğim kişniş ve fesleğenlerimi sevdim… kanatlı çocuklarımın biten yemeklerini yeniledim… her zaman olduğu gibi yine bir şeylerin peşinde olan kargaları izledim… ve kendime, takip ettiğim asyalı genç kadınların yaptığı gibi neşeli bir kahvaltı hazırladım: çok tahıllı bir ekmeğin üzerinde çok az peynir ve bol yeşillikle yapılmış bir yumurtasız kanepe, yanına biraz domates ve minik bir kasede taze çilekli, badem sütlü yulaf gevreği. yemeden önce kullandığım uygulamaya hepsini kaydettim; toplam 290 kalori.
kahvaltı yaparken birhan keskin’in gonca özmen ve oğulcan kütük’le birlikte küçük iskender için okudukları lalenin gömleği şiirini instagramdan dinledim. videodaki güneşli, ağaçlı toprak yol rüyalarımdan çıkış gibiydi…
ve bugün küçük iskender’e doğum günü hediyesi olarak kendime mayıs giremez kitabını almaya karar verdim. umarım bulabilirim…
şimdi ev kahve kokuyor. kanatlı serçe çocuklarım çıtır çıtır sesler çıkararak yemeklerini yiyor, kumrularım ortada yok. bir çim biçme makinesinin sesi etrafa yayılmış durumda…
dışarıda hafif puslu bir hava var. lütfen böyle kalsın; hatta biraz yağmur yağsın… hiç bir zaman masmavi bir gökyüzünde cayır cayır yanan güneş insanı olmadım… olmadım mı gerçekten? neyse bu bahsi geçelim…
birazdan hazırlanıp çıkacağım… nereye bilmiyorum şu an. bildiğim bir kitap arayacağım. ama gitmeden bir şarkı bırakmak lazım buraya.
büyük ev ablukada söylüyor
evren bozması
… Durmadan rüyama girenler
Ormanda ekmek kırıntısı
Gündüz gürültüsü, aşkın avuntusu
Bu kimin sıkıntısı
Benim mi bütün kurduğum hayaller…