dışarıda, karanlıkta…

“… is this going to pass…”

nina

usul usul kar yağıyor; dinginliğin bu halini çok özlemişim… uzun bir aradan sonra tai chi ve qigong egzersizlerime geri döndüm bu sabah. bedenimi, daha da önemlisi zihnimi esnetmeye ihtiyacım var… geçen hafta, son bir buçuk aydır boynuma ve başıma çöken ağrının nedeni belli oldu. bütün belirtilerini yok saydığım, yıllara dayanan, kronikleşmiş boyun fıtığımın teşhisi kondu… artık taş gibi kireçlemenin de eşlik ettiği, beş, altı ve yedinci omurlardaki fıtıklar varlığını görmezden gelmeme izin vermeyecek kadar hissettiriyor…

neyse, beterin beteri var diyerek bu bahsi geçiyorum…

***

geçen haftasonu izlediğim ve burada mutlaka anmak istediğim bir film var… canım olivia colman‘ın ve bütün ruhuyla, etiyle, kanıyla, bedeniyle ve bakışlarıyla can verdiği inanılmaz leda karakterini, bir anneyi, anne olma halini, anne olmanın yükünü, anne olmanın güzelliğini, anne olmanın ağırlığını, anne olmanın eğlencesini ve şamatasını, anne olmanın ruhunu, anne olmanın çaresizliğini, anne olmanın mutluluğunu, anne olmanın aslında nasıl da tasarlanmış toplumsal bir rol olduğunu, anne olmanın insanın içinde yaratabileceği gücü ve direnci, güçsüzlüğü ve hatta olası bir yıkımı anlatan the lost daughter filmi…

sadece oliviamız değil elbette genç leda’yı oynayan jessie buckley de olağanüstüydü.

filmi izledikten sonra pek çok kişinin filmden çok etkilendiğini farkettim… daha çok da kadınlar sanki… ve düşünmeden edemedim; bu etkilenmede olivia colman’ın bedeninin ve gözlerinin her noktasından yayılan duygu ve enerjinin bir aynaya dönüşmesi miydi? kimbilir…

bu bahsi de bambaşka bir diziden bambaşka bir karakterin* sözleriyle kapatacağım:

… şu an büyüdüklerinde benim mutluluğum onlarınkine bağlı. eskiden kendi duyguları olan sağlıklı bir yetişkindim…

parçamız filmin ana teması olan leda, bir dickon hincliffe melodisi.

***

buradan, son dönemde okuduğum bir kitaba, mario vargas llosa‘nın masalcı‘sına geçeceğim… ilk okuduğum llosa kitabı bu ve çok geç kaldığıma karar verdim. masalcı olağanüstüydü. yitirilen bir dünyanın hikayesi ve söyleyecek çok şey var kitap için ama buraya sadece altını çizdiğim bir bölümü koyacağım; içinde olduğumuz pek çok şeye gönderme yapma potansiyeli olan bir alıntı olarak:

“… Morana Gölü’nün orada yaşayan Shapraların köyün çevresinde rahat rahat dolaşmasına izin verdikleri düşman kabileden bir tutsak. Ama tutsağın köpeği bir kafese kapatılmış, başına da nöbetçi dikilmişti! Tutsak alanla tutsağın kendisi bunun simgesel anlamında anlaşmış görünüyorlardı; kafese kapatılan hayvan, her iki tarafın kafasında, tutsağın kaçmasını önlüyor ve onu tutsak alanlara demir zincirden çok daha sağlam bir biçimde bağlıyordu…”

***

hava aydınladı, kar şimdilik durdu; tekrar yağmaya başlayacağını hissedebiliyorum… kuşlarıma yemeklerini koydum, hepsi buradalar; serçeler ürkekçe kırık pirinç tanelerini yakalama çalışıyor, sığırcıklar yırtıcı ve hızlı, kumrularsa haylaz ve komik ruhlarıyla karın sessizliğini bozuyor…

ve bütün bunlara döndürdüğüm jordi savall melodisi eşlik ediyor…

*bir netflix dizisi, geçmişle dans (stay close). sözler esas kız megan pierce’a ait.

4 Responses
  1. Geçmiş olsun Zeldacığım, masabaşı oturmalarının sevimsiz sonuçlarından olsa gerek boyu sıkıntın.
    Filmi Kontrollü Çılgınlıklar blogunda ceren de yazmıştı, aklımda benim de izleyeceğim. Netflix’den kalkmış sanırım, orada bulamadım.

    1. radyo z

      çok teşekkür ederim sevgili s. tam da dediğin gibi uzun yıllar, masa başı çalışmanın sonucu. ben de çok dikkatli değildim doğrusu 🙁 filmi izlemelisin bence…

  2. Gidebilen ve döndüğünde de özlediği için döndüğünden emin olan kadının hikayesi.. Fakat geçmişin hayaletlerinden kaçabilmek yine de zor..
    Llosa’nın masalcı’sı benim için çok özel bir kitaptır, adının bu blogda geçmesine çok sevindim 🙂
    Ve tabii sağlıklı günler dileklerimle..

    1. radyo z

      çok teşekkür ederim iyi dilekleriniz için. masalcı yıllardır rafta durur; bu kadar geç kaldığım için çok üzüldüm doğrusu…

Leave a Reply

kategoriler