kitabı marmaray’da…

“… Zamanla ağırlaşan şeyler gibi. doğdum doğalı hiç çocuk olmamışım gibi…”

alkım doğan, marlonsuz brandosuz

okumaya başladım… sonra dışarıdaki işlerimi hızlıca hallettim ve uzun bir yürüyüşün ardından eve döndüm; hemen ocağa çay koydum. bu normalde yaptığım bir şey değil oysa; siyah çayı neredeyse haftasonundan haftasonuna içiyorum… bu kitabı sessiz ve sakin bir evde, evde pişmiş bir kekin eşliğinde çayımla, koltuğa gömülüp, dünya sakin bir yermiş gibi, başka her şeyi unutarak okumam gerekiyordu sanki…

öyle de yaptım; her zaman çayla birlikte olmasa bile evin sessiz ve yalnız zamanlarında ağır ağır, öyküleri bir şekilde birbirine bağlayarak ve zihnimde karakterleri birbirleriyle karşılaştırarak okudum… ve şimdi günün henüz karanlık olan başlangıcında, mutfak masasında ve bir pazar sabahının sessizliğinde kahve ile bitirdim…

okudum demekten çok hissettim demek istiyorum… çünkü her elime aldığında sessizce satır aralarından içeriye sızdım, kokuları hissettim, çiçekleri vazolarına yerleştirdim, sesleri duydum, çocukluğumdaki sarı papatya tarlalarına gittim, kuaför ilhan saçlarımı keserken içinde boğulduğum göz yaşlarıma geri döndüm, rüya rüyama dönüştü, portakal kokusunu duydum…

ve kitabı her elime aldığımda marmaray’da karşılaştığım bir kadını düşündüm ve sonunda onu da bir kahraman olarak kitaba ekledim… telefonda, çok gürültülü bir şekilde avaz avaz birisiyle kavgasına anlatan kadının görüşmesini duymamak için elleriyle kulaklarını tıkayan kadındı bu… ürkmüş, neredeyse korkulu gözlerle bu görüşmeye asla tanıklık etmek istemeyen bu kadın için içimde yeniden yeniden öyküler yaratmıştım o günden beri… şimdi kendine bir yer buldu; onu da çocukluğu bir şekilde elinden alınmış bir kadın olarak ve fakat her şeye rağmen dünya bir sakin bir yermiş gibi marmaray’dan çıkıp kendisine aldığı kıpkırmızı gardenyalarıyla evine yolladım…

***

sevgili alkım yüreğine sağlık!

kitapta geçen bir şarkıyı çalacağım burada ama daha tekinsiz bir versiyonunu!

nick cave ve shane macgowan söylüyor

what a wonderful life.

2 Responses
    1. radyo z

      alkım’ı tanıyorsun değil mi? nezleli karga isimli şahane bir blogu vardı. bu hayatta okumaktan en keyif aldığım bloglardan birisiydi. kitap o yüzden çok eski bir arkadaşla tanışmak gibi oldu benim için.

Leave a Reply

kategoriler