“Ormanda yürüdüğümüzde, çimenlere uzandığımızda, denizde yüzdüğümüzde doğaya dışarıdan dokunmuş oluruz; bilinçdışıyla ilgilendiğimizde ve rüyalar yoluyla kendi içimize yöneldiğimizde, doğaya içeriden dokunuruz ve bu aynı şeydir, her şey yeniden yoluna girer.”
-C.G. Jung, Dream Analysis
keyifli ve verimli bir gündü. dün gece düzgün uyudum ve bolca rüya gördüm; rüyalardan birisinde bir araştırma grubuyla birlikte yemyeşil ormandaydım. son gündü ve neşeli grup fotoğrafları çektiriyorduk. elimde minik beyaz bir fare vardı ve fotoğraflara onunla birlikte poz veriyorduk. uzun bir aradan sonra rüyamda kendi yüzümü gördüm! sonra birden fotoğraflar elimdeydi. fareyle birlikte yalnız olduğumuz fotoğrafı aradım ama yoktu; meğer o sırada fotoğrafımız değil videomuz çekiliyormuş. o videoyu izlerken görüntüye düşen bir yaprak girdi; sarı, yeşil ve kırmızının tonlarının bir arada olduğu çok güzel bir yapraktı. onun ağır ağır düşüşüne odaklandım ve o sıraya uyandım.
sabah saatlerinde çalışıp, geç bir saatte, haşlanmış yumurta, dereotu, nane, maydanoz, çörek otu, keten tohumu ve avokadodan oluşan ayurvedik kahvaltımı zencefil çayı ile birlikte yaptım. biraz daha çalıştım ve havanın açtığını fark edince hızla hazırlanıp sahile yürüyüşe gittim. kapıdan çıkarken sevgili elif’in listesini çalmaya başladım. ilk parça şahane bir başlangıç olarak queen‘den killer queen‘di.
yürüyüş çok güzeldi; adeta rüyamın devamı gibiydi. son kalan sapsarı dut yaprakları ağır ağır düşüyorlardı. günün ganimetleri olarak yapraklar, kurumuş tohumlar topladım ve kırık bir deniz yıldızı kolu buldum…
yedi bin beşyüz adım attığımı görünce dönüş yoluna geçtim ve eve girerken irene cara, what a feeling‘i söylüyordu.
öğle yemeğini bir cennet hurmasıyla ara öğüne dönüştürmüştüm; bu yüzden dönüşte çok acıktığım için erken bir akşam yemeği için kendime balkabaklı, pancarlı, ıspanaklı ve bol baharatlı bir bulgur pilavı yaptım. nefisti 😉 bu tarifleri aşdamı’na ekleyip ayurvedik beslenmeden söz edeceğim. eğer yapılabilirse insana gerçekten iyi gelen bir beslenme biçimi bu. bu arada sevgili pınar’ın bir önceki yayındaki yorumu bana sağlam bir kahkaha attırdı; onun ne hissettiğini çok iyi biliyorum.
yemeğimi yedikten sonra humus yaptım; ada çok uzun süredir istiyordu çünkü. humusu yapmaya çalışırken çocuklar yanımda bağır çağır bir şeyler anlatıyorlar ve şakalaşıyorlardı ve ben o esnada kulağımdaki kulaklıktan nevşin mengü’yü dinlemeye çalışıyordum. beni bir rahat bıraksanız humusumla diyerek onları kovaladım. tamamen doğaçlama, neyi ne kadar koyduğumu bile bilmeden yaptığım humus çocukların büyük övgüsünü aldı 😉
şimdi bunları yazarken sema‘nın efsane hanımlar albümü benimle; uzun bir süredir dinlemiyordum, çok özlemişim. hadi iki parça dinleyelim birlikte; önce hasret, sonra fikrimin ince gülü gelsin.