Hubbell: You never give up, do you?
Katie: Only when I’m absolutely forced to. But I’m a very good loser…
Hubblell: Better than I am.
Katie: Well, I’ve had… more practice.
âşık olduğum sarışındı o…
the way we were filmini ilk izlediğimde, katie’nin eli ne zaman o sarı perçemlere uzansa kalbim çarpmıştı! kaç kez izledim o filmi bilmiyorum… her izlediğimde ne kadar da öfkelenmiştim hubbell’a… ama o öfke o kalp çarpıntısını hiç azaltmamıştı…
ahhh kara tren…


Ben de az evvel izledim, bizim kuşak, haydi biraz insaflı olayım bizden bir evvelki kuşak (kendim için konuşuyorum) birer birer gidiyor, sıra bize geliyor. İnsan hiç ölmeyecek sanıyor onları, en sevdiğimdi, çekişirdik kızlarla Paul Newman mı, Robert mi diye? Tabii ki Robert. Akbaba’nın Üç Günü’ne gitmiştik arkadaşımla, sevgilisinden ayrılmıştı, film boyunca ağladı, ben Robert’e mi bakayım, arkadaşıma mı bilememiştim. Batı Sineması, belki bilirsin, o da yok zaten artık. Güneşli havada girdik, film boyunca bir yağmur şırıltısı. Şemsiye de yok, ne yapacağız derken bir çıktık meğer girişte küçük bir fıskiyeli havuz varmış, onun şırıltısı imiş. Gençlikte dikkat de olmuyor galiba.
Ve o sarı kahkülller, bana da bir şeyler anımsattı…
Ve bu şarkı, bence bu şarkı değil çığlık…
Az önce Leylak Dalı’na yazdım, yurttaki odamızda posteri asılıydı. Pek sarışın hayranı değilim ama onun yeri ayrıydı. 🙂
Açıp bulacağım ve seyredeceğim The Way We Were filmini ben de tekrar. Şu klibi izleyip parçayı dinlemek bile gözlerimi doldurdu. Ah ah..
Bazıları hiç gitmeyecek sanırız ve haberleri gelince zaman bir an durur. Duyduğum anda bir dönem bitti dedim ah bee vay beee aslında ne şanslıyız yaaa … Sayenizde tekrar tekrar dinlemek anmak iyi geldi ..