20 aralık güncesi

“Suzanne takes you down to a place by the river
You can hear the boats go by, you can spend the night forever…”

bugün güne, normal sabah rutinlerimin sonrasında, müzik dinleyerek ve blog okuyarak başladım. ardından çalıştım ve sonra haberleri dinleyerek avokado, haşlanmış yumurta ve üç çeşit yeşil ot ve baharatlardan oluşan bir kahvaltı hazırladım; nasıl derseniz hepsini bir ayaya getirerek ezdim ve ekşi mayalı köy ekmeğinin üzerine sürdüm.

“marmara denizinde müsilaj geri dönüyor” haberi günü ilk kötü haberiydi 😔

sonra kahvaltımı yaparken live to bloom‘un sayfasından “Numeroloji 2025: Rakamlar Yeni Yılda Bize Neler Söylüyor?” başlıklı yazıyı okuyup kendi 2025 sayımı hesapladım; sonuç 3’tü. numeroloji meselesi ilgilendiğim ve anladığım bir şey değil aslında ama çıkan sonucu öptüm ve aldım başıma koydum;

Bu seneki ana temanız yaratıcılık olacak. Üç rakamı keyif, sanat, hobiler ve düzeni temsil eder. Konfor alanınızdan çıkarak yeni deneyimlere atılabilir ve yeni bakış açılarına kucak açabilirsiniz. Aynı zamanda içsel dünyanıza dönerek yaratıcılığınızı ortaya koyabilir ve ilgili olduğunuz alanlarda olumlu gelişmeler yaşayabilirsiniz. Sanatsal konularla ilgilenmek bu sene sizlere iyi gelecektir.”

sonra bizim aile WhatsApp grubundan herkesin sayısını gönderdim; enteresan bir şekilde sayılar son derece uygundu 🧐

sevgili ceren yılbaşı sofraları için tarif istemişti; bununla ilgili olarak bir kaç tarifi kenara koydum. denedikçe sizlerle paylaşacağım 🌱🌱🌱

şimdi artık çalışmaya geri dönmeliyim ama dönmeden önce bugün birlikte çalıştığım canım giovanni mirabassi‘nin en sevdiğim albümlerinden birisinden bir parça çalayım.

yo me quedo‘yu dinliyoruz (10.00)

yayıncılığını yaptığımız dergilerden birisi dün akşam yayınlandı; onu linkedIn duyurusunu yayınladım ve diğer dergi için çalışmaya devam ettim.

öğle saatlerini biraz geçince yürüyüş için sahile indim. üç turu tamamlayınca, minibüs yoluna çıktım ve 24 yıldır tanıdığım çiçekçim kısmet’ten kasımpatılar aldım. aslında epeydir kısmet’ten almıyordum çiçeklerimi çünkü mahallenin pek de gitmediğim bir tarafına kuruyordu tezgahını çok zamandır. onu tanıdığımda hemen bizim mahallede eve bir kaç apartman uzaklıkta bir köşe başında satardı çiçeklerini. sevgili neslihan bugün neden ona gittiğimi çok iyi biliyor. günlüğünde onun çiçekleri için yorum yaparken, kısmet’in adını hatırlayamadım; kendimi çok kötü hissettim ve bugün uğramaya karar verdim. gittiğimde dantel örüyordu. uzun bir ayrılık olduğu için sarıldık. çın çın çınlayan sesiyle “nerdesin sen” dedi? anlattım ve “söz bundan sonra sana geleceğim çiçek almaya” dedim. yanında her zaman olduğu gibi kocası vardı ama yine her zaman olduğu gibi güç kısmet’teydi. benim gibi geçen yıllar onun da yüzüne yansımıştı. gök gözlü şahane bir çingene kadındır kısmet; ama bakışlarının eski parlaklığı yok artık. dört torunu olmuş, sonuncusu dört ay önce gelmiş. sonradan doğurduğu oğlan dokuz yaşındaymış. “minik dayı yeğenlerle büyüyor yani” dedim. sağlam bir kahkaha attı, “çok özlemişim seni, eski müşteriler bambaşka” dedi. vedalaşırken bir daha sarıldık.

küçük bir alışveriş yapıp eve döndüğümde tezer kendisine hamburger yapıyordu. vazoları aldım, mutfağın kapısını kapattım ve banyoda salona, ada’nın odasına, mutfağa, çalışma masama ve banyoya olacak şekilde çiçekleri düzenledim; bunu yapmayı çok seviyorum.

sonra yıkanan çamaşırları astım, tezer’den evi biraz süpürmesini rica ettim. dört kişi yaşayınca ev kesinlikle daha hızlı kirleniyor. ben yeşillikleri yıkadım ve bu akşam yalnız olacağım için kendime yeşil bir akşam yemeği hazırladım. ilk gün tam olarak uygulayamamıştım ama dört gündür ayurvedik besleniyorum. ana öğün sayım kendiliğinden ikiye düştü. arada bir kez meyve ve kuruyemiş yiyorum dikkatlice. şimdiden kendimi iyi hissetmeye başladım.

bu akşam evde yalnızım. tezer evden “sana huzurlu bir akşam diliyorum” diyerek çıktı. bir ara ada aradı, bana kısa bir güncelleme yaptıktan sonra “bu sayı işini anlamadım, nasıl bu kadar uygun olabilir hepimiz için ayrı ayrı ” dedi. “bilmiyorum, ama doğruyu söylüyor sayılar sadece onu dikkati alalım” dedim.

şimdi artık pijamaları giyeceğim, kendime bir kadeh viski alacağım ve evin sessizliğinin tadını çıkaracağım. ama gitmeden önce son bir saattir bana eşlik eden aga zaryan‘dan nefis bir leonard cohen şarkısı gelsin.

açık ara en sevdiğim aşk şarkısı olan suzanne‘yi dinliyoruz.

şarkının hikayesini merak ederseniz şurada güzel bir yazı var. bu yayının kapağı da şarkıya konu olan suzanne verdal. böylece radyoluğumu da yapmış olayım değil mi? 😉

10 Responses
  1. Çok sevindim Kısmet’e gitmene, adını öğrenmemize, o güzelim kasımpatılara, büyük kahkahalara ve sonunda sarılmanıza. 🙂
    O ton ton yeşillerle dolu tabaklara bayıldım. Başka renk yemeden sadece yeşillerle uzun süre yaşayabilirim. Yeter ki bir çimdik tuz, bolca limon ve zeytinyağı olsun.
    Aga Zaryan’ı da not aldım. Kendisiyle biraz vakit geçireceğim. 🙂

Leave a Reply