izlemek isteyip izleyemediğimiz the wire‘ı sonunda izledik ve bitirdik. benim için izlediğim tüm diziler arasında, açık ara farkla gelmiş geçmiş en iyi dizi bu. herkese tavsiye eder miyim emin değilim; yazdıklarımdan sonra ne yapacağınıza siz karar verirsiniz… *** yazar ve eski polis muhabiri david simon tarafından yazılmış bir amerikan suç drama dizisi bu. 2002-2008 yılları arasında beş sezon...Read More
çıkış için, herşeyden, itişten kaçıştan, gürültüden, uğultudan uzakta, akdeniz’in ortasından, girne’den kendimi yüzeye doğru yavaşça bırakıyorum ve soluksuz bir şekilde yeniden ortaya çıkıyorum… geride bıraktığım yarın yüzyılı kutlamak için bunca senedir hep mesafeli durduğum bu ada’ya geldik… doğduğum topraklara, suya yakın diye… akdeniz diye… yeni bir yer diye… yeni bir nefes diye… iyi yaptık; kesinlikle iyi yaptık… burası insanın, en...Read More
dokuz milyon kişinin aşırı yalnızlık çektiği ve 200 bin civarında yaşlı insanın bazen aylarca kimseyle konuşmadığı raporu üzerine bir yalnızlıklar bakanı atandı; zamanın ruhu yeni meslekler ve pozisyonlar yaratıyor! dün bu haberi dinlediğimden beri, içinde yaşadığımız hayatın acayipliğini düşünüyorum sürekli. bir tarafta hakikaten kimseyle gerçek bir temasının olmadığı reel bir yalnızlık diğer yanda inanılmaz bir kalabalığın...Read More
kalktım; öncesinde neredeyse iki saat yatakta dönüp durmuştum çünkü. dolabı açıp soğuk soğuk sular içtim, pencereden karanlık geceye baktım. hiç ama hiç uykum yoktu… salonda açık bıraktığım ütü masasını düşündüm ve ütü yapmaya karar verdim. yaklaşık 1,5 saat billie holiday dinleyerek ütü yaptım; sanırım düşünüyordum da, pek çok şeyi… şimdi geriye geceden kalan hiç bir düşüncenin...Read More
hissettiğim ağırlık son bir saattir gittikçe daha fazla kendini hissettiren bir baş ağrısına döndü. az önce hızla ofisten çıkıp kendimi bahçeye attım, mine’den bana sade bir kahve yapmasını istedim ve kahvemle ağaçların gölgesine sığındım… ağır ağır kahvemi içtim… öğleyin okuduğum öyküyü düşündüm; aslında daha çok ilk cümlesini: ” Eğer her olaya bir bir ad verilebilseydi,...Read More
bizim tezer’dendi… nefis bir noodle yedik. sonra mutfağı ali toparladı… ben şarap’la bulanmış zihnimi hafifçe temizlemek için bir kahve yaptım ve masama çöktüm. okumam gereken protokol taslağını okudum, notlarımı aldım… elbette müzik kulağımda dönüp duruyordu ve akşamüzeri işten çıkışta rastladığım kaçak tohumdan olma çiçek de zihnimi meşgul ediyordu; bazen hiç ummadığınız bir şeyi kendinize yakın hissedersiniz...Read More
bir müzik belgeseli var. 90’ların efsanevi rock grubu blue blues band‘in ve iki inanılmaz müzisyenin, yavuz çetin ile kerim çaplı’nın hikayesi. dün izledik… üzerine eve gelip bir şişe şarabı, internetten bulduğumuz kayıtlar eşliğinde hızlıca bitirdik… hem biraz hüzünlü hem de izlediğimiz şeyden dolayı keyifliydik sanırım. içinde olduğumuz hayattan çıkıp bir kaç saatliğine başka bir boyuta savrulmuştuk...Read More
benim “elliye varmadan son çıkış” listemin ilk şarkısı sevgili vnf’den gelmişti… aslında vnf ilkyaz’ın ilk günü için çalmamı istemişti ama ben şarkıyı kendi listeme de aldım; çünkü olmasa olmazdı. evet tom waits you can never hold back spring diyor. [audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/03/Tom-Waits-You-Can-Never-Hold-Back-Spring.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”] fotoğraf sabah yürüşünden… ışığın...Read More
ama güneş tuhaf, parlak bir griliğin ardından parlıyor. sanki gökyüzü parlak opaktan bir levha gibi… hava ılık ve ben yağmur yağsın istiyorum. şu doğayı canlandıran yağmurlardan; yağdıkça yeşili şenlendiren, toprağı susuzluğundan gideren cinsten… günler öylece geçiyor. büyük ölçüde çalışarak… arada yavaş yavaş da olsa bir şeyler okuyorum ve bir şeyler izliyorum. ama şu sıralar pek...Read More