“… yüzeyin içerisi var mı onu düşün…”
-asuman susam, plasenta II
uzun bir süredir beni zorluyor; bu yaz bu durum tavan yaptı! bu mevsimi sevmiyorum demek istemiyorum; bu doğaya ve şarkıdaki gibi “o yaz günleri en tatlı hayallerle” geçti hissine haksızlık olur çünkü!
sıcaklar nispeten azalsa da arada bir bastıran nem, bulutsuzluk, fazla ışık, yağmursuzluk ve bunların yarattığı ruh hali benimle. ışığın sonbahara döndüğü eylül sonlarını iple çekiyorum.
uykularım yine düzensizleşti, rüyalarım bir sis perdesinin arkasına çekildi ve ben geceleri uyanıp yeniden kitap okumaya başladım. isabel allande ile devam ediyorum, onun geveze ve kalabalık evreni bana iyi geliyor. bir taraftan da meditasyon ve nefes üzerine okumaya çalışıyorum. gece uyku ile uyanıklık arasında en fazla sığındığım şeylerden birisi de zihnimi sakinleştirmeye çalışmak için yaptığım 4-7-8 nefes egzersizi.
az önce annem bir avuç tuzla etrafımdan mırıl mırıl dolanarak geçti… onun evimizdeki yaz misafirliği başladı. benim çalışmalarımın arasında, birlikte kahvaltı yapıyoruz, kahve içiyoruz, sohbet ediyoruz… annemle birlikte, yıllardır tekrar eden konuşmalar, geçmiş anılar, kaybedilenler, bugünün dertleri ve hayatın getirdikleri, memleketin ve dünyanın ahvali ile hayat tuhaf bir şekilde yavaşlıyor evde… anneler ve kızlarının ilişkisi bütün dinamikleriyle hiç bir şeye benzemeyen bambaşka bir ilişki; ben annemin yanında büyüyen bir kadın değil, yaşlanan bir kadınım ve kızım benim yanımda büyüyen bir kadın artık. hep döndük ve dönmeye devam ediyoruz bir hattın üzerinde; ve hep başlangıç noktasına yeniden yeniden bitirmek ve başlatmak üzere geliyoruz; tek bir şeyi değil, hayatı değil, her şeyi.
bu yaz da bitecek, yeniden gelmek üzere...
plínio fernandes’den dinliyoruz;
comptine d’un autre été : l’après-midi (gitar için düzenleme: sérgio assad) (“amelie” filminde)
ve benim hayatta kalanım geçenlerde nasıl uçtuğunu göstermek için bana geldi <3
size göstermesem olmazdı!