başbakan harold wilson kraliçeye “hiç bir şok 48 saatten fazla sürmez, bir sonraki şoka açlık hisseder” derken durumumuzu tarif ediyordu adeta ve henüz o cümleyi daha sindirememişken suriye haberi geldi; üç dört gündür onunla kalkıp yatıyoruz. yarın ne gelecek bilmiyoruz… ve sonraki gün ve ondan sonraki gün…
olayın kendisi ve sonuçları bir yana ardından olanlar, konuşulanlar, söylenenler tamamen akıl dışı. doktor türker kılıç twitter‘da “… bilgi işleyememek ölümün esas tanımıdır” demişti. sanırım öldük ve arafta kaldık; bu akıl dışılığın başka bir açıklaması yok!
artık hissetmeyi bile beceremediğimiz bir bulantı ve baş dönmesiyle geçiyor hayat; bir görüntünün karşısında 15-20 saniyeliğine öylece donup kalıyoruz ve sonra devam ediyoruz…
ama bazı anlar ve görüntüler insanın içine ağır ağır gömülüyor ve her hücremizde baskıyı hissedebiliyoruz; hala hissedebiliyorsak tabii. bazılarımızın bu yetisinin mutasyona uğradığını düşünüyorum artık… benim içime bütün ağırlığıyla yayılan iki görüntünün biri hiç uğruna ölüme giden o gencecik çocukların ailelerinin aynı boyda bayraklar asılmış evlerinin kolajı olan fotoğraflar ve diğeri de çoluk çocuk bir bota binip denize açılarak muhtemel bir ölüme giden göçmenlerin görüntüsü; ölüme göndermenin reality show’u! ( 2 mart)
***
anestezi uzmanı yanaklarımı avuçlarının içine alıp “sizi şimdi çok güzel bir yere göndereceğim, nereye gitmek istersiniz, sımsıcak miami’ye mesela” dediğinde bir anda kalakaldım; “hayır daha soğuk iklimlere ve dağlara gitmek istiyorum” demek isterken uyumuşum… (4 mart)
***
onun kadın dünyası şu sıralar bana iyi gelir hissiyle isabel allande’nin son çıkan kitabını okumaya başlamıştım ama bu sefer dibine vurduğu melodram yordu beni… (6 mart)
***
yine bir 8 mart; bu kadar “söz” söylenirken içimden sadece susmak geliyor yine veya içime kusuyorum… (8 mart)
***
6 gün sonra işe döndüm; işler yığılmış durumda…
sabah haber sitelerinin başlıklarında “savaş” ve göçmenler gerilere düşmüştü ama o ölen çocukların evlerindeki acı ve sokaklardaki göçmenler hala oldukları yerde duruyorlar.
günlerdir kafamda dönüp duran melodiyi çalarak “hayata geri dönüyorum”…
bob dylan
masters of war
diyor.
[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2020/03/Bob-Dylan-08-Masters-Of-War.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]
Savaşın efendileri gelin
Bütün silahları inşa edenler
Ölüm uçaklarını inşa edenler
Bütün bombaları yapanlar
Duvarlar arkasında saklanan
Masalar arkasında saklanan sizler
Sadece bilmenizi istiyorum
Maskelerinizin ardını görebiliyorum
Hiçbir şey yapmayanlar
Ama yıkmak için yapanlar
Dünyamla oynuyorsunuz
Küçük bir oyuncağınız gibi
Elime bir silah koyuyorsunuz
Ve gözlerimden sakınıyorsunuz
Ve dönüp uzaklara kaçıyorsunuz
Hızlı kurşunlar uçtuğunda
Eskinin Yehudası gibi
Yalan söyleyip kandırıyorsunuz
Dünya savaşı kazanılabilir
İnanmamı istiyorsun
Ama gözlerinin içini görebiliyorum
Ve beyninin içini görebiliyorum
Suyun içini görebilmem gibi
Kanalımdan akan
Bütün tetikleri hızlandırıyorsunuz
Başkalarının yanması için
Sonra arkanıza oturup izliyorsunuz
Ölüm sayacı yükseldikçe
Evinizde saklanıyorsunuz
Gençlerin kanı gibi
Vücutlarından dışarı akan
Ve çamurda gömülü