“… Dragonfly out in the sun you know what I mean, don’t you know?
Butterflies all havin’ fun, you know what I mean
Sleep in peace when day is done, that’s what I mean
And this old world, is a new world
And a bold world for me, yeah-yeah…”– feeling good, anthony newley & leslie bricusse
sabah rutinime geri döndüm… saat altıda kalktım, dişlerimi fırçalarken bir grup esneme egzersizimi yaptım… sonrasında ada’nın öğle yemeği için dünden kalan domatesli makarnanın yanına nugget pişirdim… bugün üç bentō* kabı hazırladım; ada’nın arkadaşının öğle yemeği kutusu da bizdeydi çünkü ve ali’ye de kalan makarnayı paketledim… ada’ya lor ve avokado karışımından oluşan kanepeler yaptım kahvaltı için. bütün bunlar olurken spotify’da bu hafta için yayınlanan müzik listemi dinledim önce sonrasına da kültür tarih sohbetleri‘nin son yayınlanan ipek yolu tarihi programı‘nı dinlemeye başladım…
burada reklama giriyorum ve destekçisi olduğum kültür tarih sohbetleri’ni dinleyin ve dinlettirin diyorum!
gündemle arama mesafe koymaya çalıştığım için hiç haberlerle ilgili bir şey dinlemedim bu sabah. bunu yapmayı sürdürmeliyim; sürekli haberleri takip etme hali benim için toksik bir şeye dönüştü çünkü…
***
a&a gittikten sonra, kahvemi aldım ve masama oturdum ve youn sun nah‘ın 2024’te çıkan son albümü elles‘i dinlemeye başladım; cover’lardan oluşan nefis bir albüm bu.
günlüklerimde 5 şubat günlerine baktım ve buraya iki alıntı bırakmaya karar verdim.
ilki 1986 yılından yani 17 yaşımdan. üniversite sınavına hazırlanıyorum, ara tatilde gittiğim mersin günlerine dair bu notlar;
“… Bol bol gezdim Mersin’de. Gezdim derken; her gün çarşıya çıkıyorduk. Evde de her an birileri var. Sabah, öğle, akşam hiç boş kalmıyor ev. Necla teyzenin öğrencileri, öğretmen arkadaşları sürekli geliyorlar! Bir gün Necla Teyzenin bir öğrencisi ve eşi geldi. Adı ….’dı. İngilizce öğretmeniydi ve Adil bey‘e çok benziyordu. Aynı Adil bey gibi çok tatlı ve iyi bir öğretmen. Adil bey’i gördüğümde onu soracağım. Çünkü aynı okulu bitirmişler…
Ancak ne Mersin’i ne de Adana’yı hiç sevmedim. Son derece çirkin, pis ve şehirleşmesi kötü olan şehirler. Antalya’nın ne kadar güzel olduğunu orada daha iyi hissettim. Fakat Necla Teyze’nin evi o kadar güzel ki insan hiç sıkılmıyor.
Uykum geldi. Oysa yazacak daha çok şey var gibiydi. Yarın sınavım var ve bu kafayla nasıl gireceğim bilmiyorum. Dilerim iyi olur! Mutluyum…” 5.2.1986, Antalya/23.50
ikinci alıntı 30 yaşımdan, yıl 1998, tezer’in birinci doğum günü!
“Bugün oğluşumun doğum günü. O artık bir yaşında. Sanıyorum Tezer için yaşlanmak istiyorum. Onun her halini olabildiğince fazla görebilmek için… Onu yaşayabilmek için. Her ne kadar onun varlığından korksam da, paniğe kapılsam da… anne olmaktan tarifsiz bir haz alıyorum. Seni seviyorum Tezer.” 5 Şubat 1998, Antalya/10.00
***
annemle dün günlüklerimle ilgili konuşurken, burada, yani radyoda hala günlük tuttuğumu söyledi, haklı!
şimdi çalışmalıyım artık…gitmeden youn sun nah‘dan bir şarkı bırakayım.
feeling good
diyoruz.
*japon mutfağında yaygın olarak sunulan, tek kişilik servis edilen ya da evde paketlenmiş bir yemek.
Bende spotify yok, şarkıları youtube’dan dinleyeceğim artık, yazıya eklediğin çok hoşuma gitti. 🙂
!986’da henüz bir kaç senelik avukat iken bir kaç kez Adana ve Mersin’de duruşmalara gitmiştim. Eskiden uçak sabah akşam olurdu, adliyede işim bittikten sonra uçak saatine dek bazen otel lobisinde kitap okurdum, bazen müze gezerdim. 🙂
Gerçekten haklısın, ikisi de çok sevimsiz şehirlerdi, o zamandan betona boğulmuşlardı.
Hayat ne tuhaf… Belki de tam o günlerde Mersin veya Adana’daydık birbirimizin hiç farkında olmadan. Antalya o yıllarda şimdi olduğundan çok ama çok daha güzel bir şehirdi. Henüz bu kadar büyümemişti. O güzelliğin üzerine muhtemelen beni çok rahatsız etmişti bu iki şehir.