tam da kendime…

niko: Bu ağaç senin arkadaşın mı?

hirayama: Öyle, benim arkadaşım o ağaç.

yeni bir ağaç bulmalıyım derken karşıma çıktı bu film… çocukluğumdan beri bir şekilde bağ kurduğum ağaçlar oldu hep; şu anda bağım olduğunu hissettiğim ağaç tam çalışma masamın karşısındaki kurtbağrı; dokunma ve altında oturma şansım yok maalesef. serçelerimin mekanı bu ağaç; yağmurdan kaçıp sığındıkları, cıvıldayarak oyunlar oynadıkları ve benim yemeklerini vermemi bekledikleri yer…

bağ kurduğum diğer ağaçlardan söz etmeden önce filmi anlatayım biraz!

wim wenders, nippon vakfı tarafından desteklenen tokyo tuvalet projesi kapsamında yapılan 17 tuvalet için yapımcı  koji yanai tarafından tokyo’ya davet ediliyor. aslında bu tuvaletlerle ilgili bir kısa film veya kısa filmler dizisi yapması beklenirken, wenders senarist takuma takasaki ile birlikte uzun metrajlı bir film yapmayı tercih ediyor ve ortaya perfect days çıkıyor…

merak edenler için tokyo tuvalet projesi’ni anlatan bir bağlantı bırakıyorum; lütfen tıklayınız!

filmi çok sevmemin ötesinde ana karakter olan hirayama’yı bazı açılardan ruh ikizim gibi hissettim. neden derseniz; bir ağaçla kurduğu bağdan ve onu arkadaşı gibi hissetmesinden, tekrar tekrar aynı ağacın fotoğrafını çekmesinden, yaptığı şeyin ne olduğundan bağımsız bir şekilde aynı titizlik ve özenle ve bir rutin içinde o şeyi yapmasından ve elbette doğaya gülümsemesinden… ve itiraf edeyim hirayama’nın neredeyse sözsüz ve sadece tepki vermeye dayanan hayat performansına ve uzun sessizliklerine kendimi çok yakın hissettim… 

içinde olduğumuz hayatta artık bir şeyleri ve detayları fark edebilmemiz için uzun sessizliklere ihtiyacımız var; bunu biliyorum. pek çok dikkat dağıtıcı şeyle bir hengamenin içinde yaşıyoruz ve büyük bir gürültünün eşlik ettiği görsel bombardımanı altındayız! bizi sağırlaştıran ve körleştiren bir bombardıman bu…

hirayama da o sessizliğin içinde gölgeleri, bir oyun arkadaşını, hemen herkesin görmezden gelmeye çalıştığı evsiz bir meczubu görüyor, hissediyor…

bu dünyada ve fakat bu dünyada olmadan, bu dünyanın gölgelerinin peşindeki bu adamı sevdim, hem de çok sevdim…

niko: … annem senin ve bizim farklı dünyalarda yaşadığımızı söyledi.

hirayama: muhtemelen doğru.

niko: öyle mi?

hirayama: bu dünya birden fazla dünyayı içinde barındırıyor. bazıları birbiriyle bağlantılı, bazıları ise değil. benim dünyam ve annenin dünyası oldukça farklı.

niko: peki benim dünyam, ben hangi dünyadayım?…”

***

filmle ilgili time dergisinde çıkan bir yazıya denk geldim… buraya serbest bir çeviri yaparak bir bölüm ekliyorum:

“… Mükemmel Günler’in pek de sır olmayan sırrı, her günün kendine has bir dokusu olmasına rağmen aslında hiçbir günün mükemmel olmamasıdır. Yaprakların gökyüzüne karşı deseni hiçbir zaman aynı olmaz çünkü havanın rengi hava durumuna ve mevsimlere göre değişir. Bazı günler, ve muhtemelen sıklıkla, Hirayama’nın iş arkadaşı Takashi geç gelmektedir – ve sonra bir gün haber vermeden istifa eder ve biz de Hirayama’nın yüzündeki öfkeyi görürüz. O ne bir azizdir,  ne de saf biri

Belki de fikir şu; bir şarkıya, bir filme, rastgele bir güne rahat bir son ararken yanlış şeyi arıyoruz. Adını Lou Reed’in yazdığı en güzel şarkılardan birinden alan filmin konusu da bu. Günlük yaşamda anlam arıyoruz ama aslında her bir günün yaşamın anlamı olduğunu farketmiyoruz.” 

***

burada susuyorum; ağaçlarım hakkında ise daha sonra yazmaya karar verdim…

elbette lou reed‘den dinliyoruz

perfect day

bu arada filmin şahane bir soundtrack’i var elbette. kusursuz bir liste; onu da buraya bırakayım…

2 Responses
  1. Ben de kendimden bir şeyler buldum Hirayama’da. Senin de bulacağından emindim. Ağaçlar, büyük tutkumuz. Dolabı açıp yıllara göre sıralanmış fotoğraf kutularını görünce, benden bir tane daha varmış dedim 🙂
    Film bana huzur ve yaşama sevinci verdi Hirayama’nın gülüşüyle, senin yazınla da damağımdaki tat katmerlendi…

  2. Bu yazıyı yüzümde gülümsemeyle okudum Z.cığım. Film içimde çalan bir şarkı gibi oldu, sahnelerini düşünmek iyi geliyor. 🙂

    Biliyor musun, benim çok sevdiğim erguvanım vardır, son yıllarda talihsiz olaylar dizisine denk geldi, adım adım yok oluyor ne yazık ki. Onu son ziyaretimde acaba yeni bir ağacım mı olsa düşüncesi benim de aklıma gelmişti. Ancak henüz yaşadığı için vazgeçmiştim. 🙁

    Filmin Tokyo tuvaletleriyle ilgili bir projeden çıkması ayrıca ilginç bir ayrıntı. Verdiğin linke bayıldım, filmde görmediğimiz tuvaletler de mimari bakımdan hoşmuş. 🙂

Leave a Reply

kategoriler