yine gündem…

“Antonio Machado’nun şiirinde söylediğine bakarsan, yol yoktur, yürürken oluşur yol…” 

 İsabel Allande, Violeta

üzerimize üzerimize geliyor. kendimi bundan korumak için bazı “tedbirler” almaya başladım. bu tedbirlerden biri uzun süredir ihmal ettiğim farklı müzikleri dinleme pratiği! çalışma ritmimi bozmayacak alternatif müzik listeleri dinliyorum bu günlerde; bazen spotify’ın benim için hazırladığı listeler oluyor bunlar bazen de takip ettiğim bazı kişilerin listeleri…

bugün bilim insanı çağhan kızıl‘ın dusk başlıklı ortaya karışık şahane bir listesiyle kronik hepatit B infeksiyonu ile ilgili bir makaleyi okuyorum ve düzeltmelerini yapıyorum (15 şubat, 10.30).

şimdi dinlediğim şarkıyı çalmasam olmazdı diyerek şuraya bırakayım.

maria dolores pradera ve raphael birlikte söylüyorlar;

gracias a la vida.

***

tuhaf rüyalar görüyorum şu sıralar, huzursuz bir uyanıklığın ardından uykuya teslim olan bedenimin ve zihnimin yarattığı rüyalar bunlar muhtemelen; gerçeklerle kaygılar birbirine karışıyor…

bir kaç gün önce çok karanlık ve eski haberci rüyalarıma benzeyen rüyalar gördüm. anneme sadece “çok kötü rüyalar gördüm ama anlatmak istemiyorum” dediğimde, “hayrolsun, suya anlat” dedi… banyo yaptım ve gerçekten sessizce suya bütün kötü gerçekleşme olasılıklarını alıp götürmesini dileyerek rüyamı anlattım.

dün gece dağınık bir yurt odasındaydım, dağınık olmanın ötesinde pisti de… sonra eşyaların yığılı olduğu sıkışık bir asansörde…

saat altıda kalktım; bu rüyaları düşünerek ada’nın öğle yemeğini paketledim ve ona fıstıklı, muzlu ve reçelli bir sandviç hazırladım kahvaltı için. ona yaptığım kahveden bir fincan da kendime aldım ve bunları yazıyorum. bana eşlik melodilerse inanılmaz sesleri olan siyah soprano kadınlardan; spotify’da bulduğum black soprano magic başlıklı nefis bir liste bu. buraya da bir parça bırakıyorum (16 şubat, 6.45).

purcell‘in dido ve aeneas‘ından nefis bir parçayı jessye norman söylüyor;

thy hand belinda, when I am laid in earth.

***

ada çıktı az önce… kulaklığımı taktım ve listede kalan ilk parçayı açtım. the meltdown

better days‘i söylüyor.

uyku yetmedi, hala yorgunum; bedenim ve zihnim başını sonunu kaçırdığım haftasonunu hala sindirmeye çalışıyor… cumartesi günü öğle saatlerinde kadıköy’den bandırma feribotuna bindiğimizde planımız bambaşkaydı hafta sonu için. akşama doğru, erdek ocaklar’ın sahildeki mahallelerinden biri olan hedefimize vardığımız anda karşılaştığımız durum her şeyi değiştirdi. yeni duruma uyum sağladık ve pazar sabahı, sazlı’ya zeytinliğe gitmeyi planlarken, pazar öğleden sonrası için feribottan dönüş biletlerimizi aldık. dün sabah saatlerinde yaptığımız yürüyüşte, ben doğanın detaylarını yakalamaya çalışırken, a. gezimizin zorthiso (zort hüseyin)’nun morhamam ziyaretine benzediğini söyledi ve dedesinin anlattığı hikayeyi anlattı bana.

ağası, zorthiso’ya yarın morhamam’a gideceksin demiş. morhamam malatya arguvan’a bağlı bir köy. zorthiso ertesi gün kalkmış, morhamam’a gitmiş, dönmüş ve ağası’na gidip “gittim, geldim” ağam demiş. hikayenin gerisi malum, yapılacak bir iş varken sadece morhamam’a gidip dönmekle kalan zorthiso’nun sonu iyi olmamıştır muhakkak!

gidiş ve dönüşte feribotta isabel allande’nin yeni çıkan romanı violeta’yı okudum ve bitirdim. çok keyifli bir romandı; özlemişim isabel’in o tarifsiz gevezeliğini. bir şekilde bu romanla uzun bir aradan sonra chavela vargas’a geri dönmüştüm. haftasonu onun sarıp sarmalayan sesi bana çok iyi geldi. son şarkımız ondan olsun (19 şubat, 6.40);

la llarona

diyoruz.

fotoğraf dünden; erdek ocaklar ilhanlı mahallesi sahili…

2 Responses

Leave a Reply

kategoriler