üç gün önce…

Uyumak ne güzel şey

z.

can atalay’ın vekilliği düşürüldüğünde nefesim kesildi… bu olay içinde olduğumuz durumun en keskin sonuçlarından birisi ve geri dönüşü olmayan başka bir evreye geçtiğimizin de göstergesi… ve fakat biliyorum, iki gündür birazcık yükselen tepki ve ses bir sabunun köpüğü gibi aniden sönecek; bir sabah kalkacağız ve yeniden başka bir olayla karşılaşacağız ve sonra yeni bir gün başka bir şeyi daha getirecek ve içinde olduğumuz atıl ruh haliyle bedenlerimiz bütün sinirleri alınmış bir yığına dönüşecek… kimilerimiz dönüştü bile… 

o gün akşam beşiktaş iskelesi’ndeki eyleme gittim; a. şehir dışında olduğu için yalnızdım, gitmemek bir seçenek değildi, bu olayı bir kaç tweet atıp geçiremezdim… marmaray’a bindiğimde gezi günleri’nin hayaliyle en azından eyleme giden birileriyle karşılaşmayı umuyordum, en azından bir kaç kişi… her durakta açılan kapılardan birilerinin gireceğini beklesem de üsküdar’da marmaray’dan indiğimde olan bitene dair tek bir iz yaşanmadı… 

duraktan çıktığımda soğuk yüzüme çarptı… yağmur yağıyordu ve istanbul çok güzeldi… karşıya geçmek üzere tekneye bindiğimde artık burada o izi görürüm diye düşündüm… gezi günlerindeki gibi gülümseyen, neşeli insanlar değildi elbette beklediğim; öfkeli bir kaç cümle duymak istiyordum en azından… teknede de değişen bir şey olmadı… herkes kendi içine kaçmıştı sanki…

itiraf ediyorum, yalnız olduğum için biraz ürkek ve tedirgindim ve ağrıyan dizim soğuk ve nemli havanın etkisiyle iyice kasılmıştı… meydana doğru yürürken önce flamaları, sonra polisleri ve ardından cılız kalabalığı gördüm… bir avuç insandık… polislerden olabildiğince uzak kalabileceğim bir noktaya, kalabalığın kenarına yerleştim… sağımda solumda benim yaşlarımda, benden biraz büyük bir kaç kadın daha gördüm yalnız gelen; birbirimize gülümsedik; gözlerinde çok yakın, tanıdık bir ürküntü gördüm…

gezi’deki o yoğun tepki nasıl oluşmuştu, o enerjiyi açığan çıkaran şey neydi? 

tamamen yitirdik mi o yetimizi? muhtemelen…

zihnimde bunlar dönerken ve birbirini, farklı cümlelerle tekrar eden konuşmaları dinlerken duruma yabancılaştığımı hissettim; bir seyirciye dönüşmüştüm adeta… çemberin içinde veya dışında olan bir seyirci hali değildi bu; çemberin arafındaydım… 

***

son birkaç gündür, kesintilerle da olsa yıllardır tuttuğum günlüklerime daldım… bu konuya daha sonra geleceğim şimdi sadece geçmişten, 22 yaşımdan, bir alıntı bırakacağım buraya… 

bunları okurken shirley bassey eşlik etsin size

yesterday when I was young

diyoruz.

3 aralık’90

Ankara

Zonguldak’ta maden işçileri grev yapıyor, maden işçileri kadınları ve çocuklarıyla direniyor. Coşkuyla, inançla sürdürüyorlar grevlerini. Sanki tüm ülkeye yaşadıklarını, varlıklarını hissettirmeye çalışıyorlar. Bütün yüreğim ve beynim onlarla…

32. Gün programını izledim az önce.

Dünya karmakarışık…

Dünya soluk soluğa yaşıyor…

Bu yaşlı, çok şey yalamış gezegen hala dinç, yaşama sevincini yitirmemiş insanalar benziyor. Ve insanlar… Ya birilerinin peşine takılmış gidiyorlar yada birilerini peşlerine takmış. Adeta Bush, Saddam dünyayı yönlendiren. Körfeze gemiler akıyor, körfeze askerler akıyor. Yüreklerde her an şurada, yakınımızda çıkabilecek savaş…

Petrol fiyatları aldı yürüdü, benim ülkem körfez kurbanı. Enflasyon almış başını gidiyor. Çağ atladığımız rivayet ediliyor; muhalefet birbirini yiyiyor; Emin Çölaşan bu ülke düzelmez buyuruyor. Zonguldak’ta maden işçileri grevde. Beyimiz, Sayın Özal yine ahkam kesiyor, Çankayalardan her şeye ilişkin… Dinci kesimimiz türbanda direniyor, öğretim görevlilerimiz Anıtkabir’e yürüyor, görev savıyor.

Dünya bu ülkeden de beter.

Güney Afrika’da zenciler hala 2. sınıf insan, sokaklarda polis tarafından öldürülüyor. Nelson Mandela hükümetle işbirliği çabasında, karısı ona karşı. Güney Afrikalı beyazlar Mandela’yı asma taraftarı.

Moskova’da rejim iflas etti. Gorbaçov adeta son zamanlarını yaşıyor. Moskova’da insanlar süt ve yumurta bulamıyor…

Romanya kuracağı yeni rejim için Türkiye’yi örnek alıyor (!) Son yıllardaki gelişmesinden söz ediliyor Türkiye’nin (!)

İNANAMIYORUM…

Bu arada günlük yaşam devam ediyor… Şiddetli grip; burnum akıyor, boğazımdan hırıltılar geliyor. Sanki yarın sesim çıkmayacak… Yarın terapim var, kısa bir görüşme isteyeceğim…

Şimdi Eric Clapton ve biraz spor…

Uyumak ne güzel şey… (24.05)

4 Responses
  1. Sabah aklımdan geçti inan ki, etrafımda bunları rahatça konuşacağım kimse yok, Zehra olsaydı en azından zehrimizi akıtırdık dertleşip diye düşündüm. Kimi, neyi düşünüp dertleneceğimizi şaştık. Sonumuz hayrola diyeceğim ama ne bileyim :(((

Leave a Reply

kategoriler