“acaba düşe düşe dünyanın tam içinden geçip öbür tarafına çıkar mıyım?” – alice harikalar diyarında, lewis carroll en son 7 şubat günü şöyle yazmışım; kahramanmaraş merkezli korkunç bir deprem oldu dün. on il etkilendi. durum korkunç. aslında iki deprem oldu peşpeşe. insanlar perişan durumda. hava soğuk. yardım yetersiz… ardından yaşananları biliyorsunuz zaten! çoğumuz gelmekte olan o...Read More
… I am the walking woman who vanishesThe dreamer full of dreamsAll is vanityI swear on the eternity of the stars and the universe that life is so fragile and evanescentand that angels give their caring luminescence… son beş altı gündür ihmal ettiğim sabah sporumu yaptım; dizlerimi, sırtımı, boynumu ve belimi güçlendiren bir dizi hareketin...Read More
başladığım 1Q84 kitabını bu sabah erken saatlerde bitirdim… her ne kadar haruki murakami’nin yaşayan en iyi yazarlardan biri olduğunu düşünmeyip, nobel edebiyat ödülü alacak söylentilerini ciddiye almasam da kendisini pek severim; 1Q84 de şu sıralar tam ihtiyacım olan şeymiş doğrusu. neredeyse 2 aya yayılan bu okuma bir önceki yayında da yazdığım gibi “pause” işlevi gördü...Read More
“… ağaç bile bile yaprağını döküyor aşağı…” – küçük iskender, lalenin gömleği gece yine çok uyanmalı, çok kalabalık rüyalı ve huzursuzdu… bir rüyada, çok gençtim ve abd’ye gidecektim, şu anda evde kullandığımız en büyük valize, yarı karanlık bir odada, elime ne geçirirsem koyuyordum. sonra birden orada geçireceğim günlerin yaz mevsiminde olacağını farkedip, bu kazakları niye götürüyorum...Read More
rüyadan kaçınca aether bulur mavinin kıyısındaki seniz. dörde doğru uyanıyorum… ama bu gece, mad mikkelsen’ın oynadığı bir filmde kızına söylediği gibi 500’den geriye saymaya başlayarak uykuya parçalı da olsa geri dönebildim… her uyuyup uyandığımda geriye rüyalarımın bir anı, küçük bir parçası, sıkışıp kaldığım bir düşüncenin dönüp durması hali kaldı. bir rüyada büyük bir marketin kutular...Read More
gece saat 3.10… saat ikiden beri uyanığım… bir süre salondaki koltuğa geçip uyumaya çalıştım ama gece beni tamamen ele geçirdi; onun evreninin rüyalarla çevrili bulutsu yakasında değilim sert ve karanlığını en yoğun şekilde hissettirdiği yerdeyim… salonda yılbaşı ağacının ve bilgisayarın ışığı var sadece. ocak ayı olmasına rağmen ev soğuk değil… kalorifer yanmıyor… bu yılbaşı bize...Read More
“… Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder…” — C. G. Jung bütün baba ailemi bir akşam yemeğinde ağırladım. bir araya gelme nedenimiz üzüntülü bir şey içindi ama nedense herkes çok keyifliydi; muhtemelen bu ailenin bilinçaltıma işlemiş hayata bağlılığı ve enerjisindendi bu hissediş… diğer yanda yemek telaşı, sofra...Read More
sürekli aynı rüyanın görüntüsüyle uyuyup uyuyup uyandım. bir ormana doğru koşuyorum… bir kızıl çam ormanı… başımda beyaz bir bere var, üzerimde uzun devetüyü renginde bir palto. sonrasında ormanın hemen kıyısında bir kuşburnu çalılığının yanında elimdeki telefonunun ekranından görüntüme bakıyorum. bunu ben çekmişim; aynı anda hem koşup hem arkamdan bu videoyu nasıl çektiğimi anlamaya çalışırken uyanıyorum…...Read More
bir rüya gördüm. bir iran masalının içindeydim ve geride çok kısık sesle bir şehram nazıri melodisi çalıyordu. bütün bunları, rüyaların o saklı evrenindeki bilgelikle biliyordum… tamamen terra cotta renklerin tonlarından oluşan bir evrenin içindeydim. kaldırıp baktığımda ellerimin de sarıdan kızıla dönen bir toz renginde olduğunu farkettim ve uyandım… sevgili cahit’in dizelerinde gibiydim: bir masaldan çıkıp şiire kaçmıştım…*...Read More
kaş’tayız… bir haftalığına tuttuğumuz yazlık evin bahçesinde yazıyorum. arka planda rüzgarın sesi, doğanın sesi, hafif bir klima sesi, ilerdeki büyük ağacın rüzgarda savrulan dallarının sesi geliyor ve peter gabriel‘in the boy in the bubble yorumu çalıyor… ada yan tarafımdaki kanepede kitap okuyor ve bir kaç kuş arada ötüyorlar. kafamı hafifçe sağa döndürdüğümde ağaçların arasından çırpıntılı denizi...Read More