çok uzun bir gündü…

yakamadığınız cadıların torunlarıyız.”

  8 mart yürüyüşünden bir pankart

ve dün gece sadece beş saat uyuduğum için kendimi ciddi yorgun hissediyorum; ama bir o kadar da hiperaktif… genel olarak böyle oluyor, ne kadar yoğunsam o kadar verimli oluyorum…

dün gece akm’de rossini’nin II. mehmet (maometto II) operasını izledim. en son ne zaman opera izlemiştim hatırlamıyorum, “bin yıl” olmuştur muhtemelen. akm’nin ortamı, dekor, kostümler iyiydi ama özellikle erkek koro sahneleri ara ara müsamere hissi yaratmadı değil… akşam üzeri giderken yol boyunca spotify’dan eserin farklı versiyonlarından parçalar dinledim. belki de iyi bir fikir değildi bu; beklentimi yükseltti çünkü. şu anda da aynı eseri dinliyorum…

taksim’den eve dönmem zaman aldığı için yatağa neredeyse bire doğru girebildim ve uykuya geçmem çok zor oldu; sabah ise görev beklediği için altıda kalktım!!! ada’nın öğle yemeğini, kahvaltısı ve kahvesini hazırlayıp onu geçirdim. kendime bir fincan kahve alıp biraz okudum ve sonrasında hemen çalışmaya başladım… üzerinde çalıştığım çok uzun bir yazıyı bitirdim; pek çok ilgili hekimin bir araya gelerek yazdığı diyabetik ayakla ilgili bir uzlaşı raporuydu. hastalığa aşinalığınız varsa, yarattığı olası görüntüleri ve olasılıkları da biliyorsunuzdur… babamın neredeyse son on yılına damgasını vuran rahatsızlığının yarattığı görüntülere ve olasılıklara çok benzer bir hastalık olduğu için bir şekilde metinle bağ kurarak okudum ve buna çok acı verdi! bittiği için gerçekten mutluyum!

bugün pazar günümdü; zor geldi ama yine de gittim. emeklilik sonrası hayatıma giren bu pazar olayını seviyorum. buzdolabımda sürekli nispeten daha ucuz ve kesinlikle daha taze sebzelerim ve meyvelerim oluyor. karşıma sürpriz otlar ve yeşillikler çıkması da bu işin en keyifli tarafı. artık düzenli olarak alışveriş yaptığım mantarcım, avokadocum, peynircim ve yeşilliklerimi aldığım genç bir oğlan var. gülümseyerek “hoşgeldin abla” demeleri hoşuma gidiyor. son haftalarda düzenli mandalina aldığım adam, “mandalinalarımın güzelliğine dayanamıyorsun değil mi abla?” dedi. bu tecrübelerle ablalığa da alıştım sanırım… çok taze ısırgan buldum ve akşam yemeği için yıllardır yapmayı istediğim dalgan köftesini yaptım bugün. radyo aşdamı‘na mutlaka bu tarifi eklemeliyim…

diğer tarafta bugün pazarda çok canımı acıtan bir şey yaşadım. bir tezgahın önündeyken, orta yaşlı bir kadın biten maydanoz tezgahına yanaştı. kalan minik dalları, hatta iri ve düzgün olan yaprakları topladı. satıcı çocuğa dönüp “bitmiş zaten, ben alıyorum bunları iznin olursa” dedi. çocuk sadece gözleriyle onay verdi. içinde olduğumuz bu korkunç ekonomik krize dair bu tanıklık gerçekten çok ağırdı. insanlar çok zor durumda ama hayat bir şekilde hiç bir şey yokmuş gibi devam ediyor… (7 mart, 21.00)

***

bugün 8 mart dünya kadınlar günü… aslında taksim’e gidecektim ama kendimde fiziksel olarak o gücü bulamadım. sinemaya gittim ve öğretmenler odası (Das Lehrerzimmer) filmini izledim. çok yalın ama bir o kadar da katmanlı olan bu filmi çok sevdim. aslında her şey filme adını veren öğretmenler odası üzerinden anlatılıyor gibi görünse de gerçek metni sanki öğretmen carla’nın sınıfta, spor salonunda ve okulun diğer alanlarında çocuklarla olduğu ortamlar üzerinden okuyoruz. filme dair bir yazı için lütfen tıklayınız. yazı epey “spoiler” içeriyor ama haberiniz olsun!

bu arada söylemeden edemeyeceğim. filmde bir sahne var. carla öğretmenler odasında konuşmalardan bunalıp hızla sınıfa gidiyor ve çocuklara şimdi birlikte çığlık atıyoruz diyor. uzun uzun hep birlikte çığlık atıyorlar… böyle bir ana ne kadar ihtiyacım olduğunu bütün hücremlerimle hissettim

sosyal medyada herkes günün anlam ve önemine dair bir şeyler paylaşıyor; içimden hiç bu konuda tekrara düşmemek için bir şey paylaşmak gelmedi. son yıllarda her durum için olay günü yapılan yorum ve gösterilen tepki fırtınalarına dahil olmak istemiyorum. bir sonraki gün hayat kaldığı yerden devam ederken bu tepkiyi sadece bu şekilde verme düşüncesini kaldıramıyorum çünkü; yanlış anlamayın bu kimsenin verdiği tepkiye bir eleştiri değil sadece kendi hislerimi anlatma ihtiyacı! ben ne yaptım bütün bu fırtına içinde dalgan köftesi tarifi yayınladım!

sinema öncesinde caddebostan kültür merkezi’ndeki kadıköy kitapçısı’nda kitapları karıştırırken karşıma çıkan bir kitabı aldım; jun’inhiro tanizaki‘nin bazıları ısırgan sever romanı bu! bunun sonrasında dalgan köftesi yayını ile alıntıladığım murathan mungan‘ın son istanbul kitabını da okuyacağım. (8 mart, 22.30)

***

niye bilmiyorum dün geceden beri hümeyra dinliyorum ve şimdi onun benim şarkılarım albümünü tüm kadınlar için çalıyorum! (9 mart, 11.05).

spotify hesabı olmayanlar için albümün youtube bağlantısını buraya bırakıyorum.

imajın kaynağı için tıklayınız.

Leave a Reply

kategoriler