“… Çelişkiler keskinleşsin diye
Böyle mi geçsin ömrüm?…”
on iki haziran – kaldığım yerden sevgili neslihan’ın çağrısındaki gibi “ikide bir” olmasa da yazmaya devam ediyorum; bugünden geriye doğru…
gece bir kanat çırpıntısıyla uyandım ve gözlerimi açtım. yatak odasının kapatılmış, giyinme odası olarak kullandığımız balkonunun gördüğüm kısmında bir masa vardı; üzerine kocaman, ama gerçekten kocaman bir kuzgun kondu… kalbim çarptı ve gözlerimi açtım… her şey bir rüyadan ibaretti…
on bir haziran –
tekrar yürüyüşe başladım… sahile girdiğimde beni sulama sisteminin sesi, serinliği ve hafif ıhlamur kokusu karşıladı. koşu-yürüyüş parkuru olarak tasarlanan yolun bir bölümüne geldiğimde ise her yer mor dutlarla kaplanmış haldeydi ve elbette etrafı dut kokusu sarmıştı. uzun bir yürüyüş yaptım ve eve dönüş yolunda mahallede etrafı saran keskin fransız yasemi kokusundan tıkandım. son yıllarda, özelikle yeni apartmanlarda yaygın bir peyzaj bitkisi olarak kullanılan bu yasemin türünden hiç hoşlanmıyorum. görüntüsü çok güzel olsa da kokusu beni mahvediyor. oysa bildiğimiz o küçük, sade mor kıvrımları olan beyaz çiçeklere sahip yasemin en sevdiğim çiçek kokularından birine sahiptir; antalya’nın yaz akşamları demek benim için o koku… bir yasemin şarkısı bırakmasam olmaz tabii.
under the jasmine diyor
mark kelly & soraya ksontini.
on haziran – bütün gün ağladım; ferdi zeyrek‘in ölümü pek çok kişi gibi beni de mahvetti. bunca karanlık, nefesi kesilse en ufak bir sızı hissetmeyeceğimiz insan varken, böyle kayıpları niye yaşıyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyorum… huzur içinde yatsın!
dokuz haziran – bayramın son günü, tatili bitirdik; a. ofiste, ben evde normal bir iş günündeki gibi çalışmaya başladım. bugün son günlerde çok severek izlediğimiz bir diziden, shetland‘dan söz etmek istiyorum. 2013 yılında BBC tarafından yayınlanmaya başlayan bir İngiliz suç dizisi bu; ann cleeves’in “shetland” roman serisinden uyarlanmış. hikâye, iskoçya’nın kuzeyinde yer alan shetland adaları’nda geçiyor ve dedektif jimmy perez şahane bir karakter. dizinin atmosferini, ruhunu adaların izole ve inanılmaz güzel manzarası net bir şekilde belirliyor… biz şu anda dördüncü sezonu izliyoruz, daha beş sezonumuz var… polisiye sevenlere kesinlikle tavsiye ederim. buraya dedektifimizden bir alıntıyı, dizinin ana tema müziğini ve ana karakterlerini gösteren bir fotoğraf bırakayım.
““We’ve got the sky, and the sea, and razorbills, and kittiwakes. What more d’you want?”

bayramın ilk iki günü– erdek büyükova’daydık. hava genel olarak rüzgarlıydı ve çok sıcak değildi… katırtırnakları son günlerini yaşıyor ama hala her yerdeler. etrafımızı saran kocaman kocaman dut ağaçları inanılmazdı. patır patır dutlar dökülüyordu sürekli ve gidip gelip dut yedik; uzun yıllardır böyle dut yememiştim doğrusu. dut ağaçlarını aşağıya bırakıyorum…

ares kocaman bir bebek gibi bahçede dolanıyordu. yaşına rağmen heyecanı yüksek bir arkadaşımız, bir sevgi manyağı o; tanıştırayım sizi.

dönüş yolunu erdek üzerinden değil, yarımada’nın diğer yönünden yaptık. yolu uzattık ama çok keyifli bir yolculuk oldu. doğa inanılmazdı… bu yayının kapak fotoğrafı bu yolculuktan… yolda bulutsuzluk özlemi dinlerken, a. ile birlikte şarkılara bağıra bağıra eşlik ettik ve memlekette değişen bir şey olmadığına karar verdik. meseleler değişmekle birlikte, günün sonunda hep ihtiyaç acil demokrasi!
beş haziran – yıllardan sonra yeniden “hayvan” yemeye başladım; buna biraz mecbur kaldım çünkü. kendimi çok iyi hissetmiyorum bu konuda ama şimdilik yapacak bir şey yok… et yememem üzerine konuşmaktan hoşlanmadığım gibi, bu konuda da konuşmak istemediğimi söyleyerek susacağım!
Soldan güneş alçalıyooordu.. Güneydeeeen gelirken :))
Dut bu sene nasıl çok değil mi? Bugün ben de yazımı onunla taçlandırdım
Ferdi Zeyrek hepimize iç sızısı oldu, bu kaçıncı sızı o da bir başka mevzu da, dilerim sondur, ölüme karşı hepten çaresiziz zira.
Yasemin dedin ya, tam da bu! Antalya’da bile yaseminler değişti, o kıvırcık yapraklı Arap mı, senin yazdığın gibi Fransız mı bilemediğim yasemin değil işte bizim bildiğimiz. Sıcak ve nemli Antalya gecelerinin değişmez kokusu, bir de melisa vardır bilirsin, ıhlamura benzer biraz, kolonya gibi, benim başımı da o çok ağrıtır. Ben yaz başlangıçlarına hep iğde kokusu yakıştırırım, Ankaralı olmanın gereği
Ne zaman yazarsan yaz, seni okumak keyif. Sevgiyle…
İkide biri onikiden yakalamışsın. Grubun bir ritmi varsa senin katılımınla bir gazel atak oluyor yazılarda.
Müziklerinin hep ayrı hastasıyız ya, sözlerin de iyi geliyor.
Ares’e boynundan sarılıyorum. Adını hakeden Türk boyları gibi heyecanı sevgisi ateşlidir belki!
Shetland’ı listeme aldım, tam kalemim gibi duruyor.
Beş haziranla ilgili Han Kang Vejeteryan kitabını okumuş muydun diyerek bırakıyorum.
Rüyada da olsa gelmiş kuzgun belkide bu ara erk hayvanınız olmuş bir ziyarette bulunmuştur diye düşünmeden edemedim. Müziklerinizi özlemişim Shetland beni de meraklandırdı ..