ve kafamı çevirip göğe baktım… yağmur durmuş… gökyüzü gri, sakin bir gri; bir şeye hevesi yok gibi. öylece ağırlığını derin derin soluyor, o kadar… sabahtan beri takıldığım bir şarkıyı çalmaya başladım yeniden… kulaklığı taktım… sesi açtım… araya telefon görüşmeleri, whatsapp’dan işle ilgili yapılan yazışmalar girdi… girmeye devam edecek… bir es’e, bir durmaya ciddi ihtiyacım var...Read More
bir araba koleksiyoncusu… 70 yaşında… halep’deki evinde müzik dinliyor… bu hayatta, bu dünyada bir gün hepimiz kendimizi bambaşka nedenlerle, kendi evinin, alışkanlıklarının, kazandıklarının, tüm kıymetlilerinin yıkıntıları arasında bulabiliriz; her şey bir pamuk ipliğine bağlı. o yüzden tüm sahip olduklarınıza her hücrenizle bağlanmayı mı yoksa her an onları kaybetmeye hazır olacak şekilde yaşamayı mı tercih edersiniz bilmiyorum....Read More
burada uzun sessizlikler olması da ondan.. 8 mart için bir kelime bile edemedim, kadınlar için tek bir şarkı çalamadım… hayat öylece akıp gidiyor, zihnim bulanık ve işle dolu. geriye pek de bir şey kalmıyor zaten; berbat bir şey bu. emekli olup her şeyi unutup farsça öğrenmek, bütün bildiklerimi unutup, enerjimi bu inanılmaz güzel dile vermek...Read More
ve ben 2007’den beri her beş mart günü babamı radyo z’de müzikle andım, küçük anekdotlar anlattım ve hemen her yıl dönümünde akşamları klasik türk müziği dinleyip ali’yle rakı içtim; ruhuna değsin diye… bugün de bu ritüeli bozmayacağız elbette… şu sıralar bir dizi izliyorum; adı this is us. bir ailenin ve ailenin tüm üyelerinin farklı dönemlerini...Read More
rüyamda, görüntü olmaksızın, “nazım’ın bir dizesi var” diyerek uyandım… hangi dize bilmiyorum… rüyanın başı sonu yok… sadece bu cümle… tek başına, görüntüsüz, ışıksız, karanlık bir cümle… uzun bir süredir nazım’ı hiç okumamışken, düşünmemişken, içimin hangi dehlizinden, hayatın hangi çağrışımından çıktı geldi bu cümle bilmiyorum… ve acaba hangi dizeydi? yanıma bir nazım kitabı alarak çıkmak istedim...Read More
kim olduklarını epeydir çok merak ettiğim iki dinleyenim, aniden, ortaya çıktı. birisi sivas’dan diğeri tekirdağ’dan… eğer buralarda, yakınlarımdaysanız, böyle kısacık da olsa bir “ce” derseniz beni tahmin edemeyeceğiniz kadar mutlu edersiniz; aklınızda olsun… elbette onlara “kimsiniz, kimlerdensiniz” demedim; ıssız ada sorularımı sordum. bir insanı hafifçe tanımak için güzel ve yeterli sorular bunlar çünkü. şimdi hoşgeldiniz...Read More
taşla, kumla, çakılla, deniz kabuklarıyla biriktiriyorum, böylece gidemediğim yerler bana geliyor, böylece aslında hepimizin aynı toprağa bastığımızı ve aynı toprağa gideceğimizi hissediyorum… bu sefer yolcularım küba’dan. onları sabahtan beri güneşle yıkıyorum ve memleketlerinin şarkılarını dinletiyorum; çünkü iki farklı plajdan sökülüp bana getirilmişler. sağdaki iki tanesi ancon plajından, soldaki üç tanesi ise varadero plajından… bu güzel...Read More
yanımdan arkası açık bir kamyonet geçti; balya haline getirilmiş gazetelerin yanında bir adam oturuyordu içinde. sonra araç durdu, ben eski tren istasyonundaki alt geçide girdim. arkamdan koşarak gelen birisi hızla beni geçti, elindeki balyadan aracın arkasında oturan adam olduğunu anladım. bir taraftan koşuyor bir taraftan bizim istasyonun sakinlerine, kedilere, laf atıyordu. yemek yiyene ‘afiyet olsun‘,...Read More
serin rüzgarlı bir güne bıraktı… öğle tatilinde bahçeye çıkıp derin derin nefes aldım, biraz okumaya çalıştım ama sonra üşüdüm ve çiçek toplayıp içeriye kaçtım. çiçek topladım derken ciddiyim; birazcık kalan kardelenlerden ve birazcık da nergis şu anda masamın üzerinde bana gülümsüyorlar… şimdi, sabahtan beri kafamda dönüp duran melodiyi çalıp kaçacağım ve tekrar çalışmaya başlayacağım. her...Read More
kolayca kalktım bugün. aslında kalkmak genel olarak zor olmuyor da, karanlık ve soğuk bir sabaha çıkacak olmak fikri beni fena yapıyor epeydir; bugün bu durumla da sorunum yoktu. sakince hazırlandım, biraz daha belirgin bir makyaj yapıp, koyu yeşil bir far sürdüm; hatta pek yapmadığım bir şekilde farı yanıma da aldım… kahvemi yaparken, giovanni mirabassi‘nin gracias...Read More