“… kafese kapatılmış kızılgerdan / boğar tüm cenneti öfkeye…“
–william blake, masumiyet kehanetleri
çok sevdiğim bir melodinin yepyeni bir yorumuyla başladım; üstelik hiç tanımadığım bir baritonun sesinden. büyüleyiciydi ve üst üste kaç kere dinledim bilmiyorum. melodiyi dinlerken ada için kahvaltı ve öğle yemeği hazırladım, kahvesini yaptım… onu geçirdikten sonra kendi kahvemi içerken kavga eden kargaları ve sabırla oturan hülya’yı seyrettim. derya ortada yoktu! sonra geldi, yer değiştirdiler. bir kaç fotoğraf çektim. sonra kendime ıspanaklı ve dereotlu mercimek ekmeği yaptım. şimdi ekmeğimle kahvaltımı yaparken bunları yazıyorum. ve bütün bu gevezelik şu nefis melodiyi çalmak için.
schubert’in winterreise’inden der leiermann yani laternacı adam melodisini dinliyoruz,
andrè schuen söylüyor.
hafifçe üşüdüğümüz mayıs gününe gelsin bu melodi. yukarıdaki kızıl gerdan fotoğrafını dün çektim. onu ürkütmemek için çok hızlı hareket etmeliydim; o yüzden çok net değil maalesef. ama buraya koymasam olmazdı!
parçanın internetten bulduğum sözlerini aşağıya ekliyorum.
Küçük köyün arkalarında
Laternacı bir adam durur
Donmuş parmaklarla
Elinden geldiğince tıngırdatır.
Kar üstünde yalınayak ileri geri sallanır
Ve küçük çanağı
Hep boş durur.
Kimse onu dinlemek istemez,
Kimse ona bakmaz,
Ve ihtiyar adamın etrafında
Köpekler hırlar.
Ve, o buna kayıtsız,
Çevirmeye devam eder,
Ve laternası
Hiç susmaz.
“Garip ihtiyar!
Seninle gidebilir miyim?
Benim Liedlerim için de
Laternanı tıngırtatır mısın?”