istanbul’da kar…

… Ben bir denizim, ben bir denizim
Kendi içinde taşan…

var deniyor ama bizim burada soğuk ve yağmur dışında bir şey yoktu kaç gündür; bugün hava açık, sabah neredeyse hiç bulut yoktu ama şimdi biraz bulutlu. cumartesi günü kadıköy’e bir oyuna gittik, ondan sonra hiç evden çıkmadım. bir süredir yine kapandım. işlerin yoğunluğunun yanında havaların soğuk ve yağmurlu olması da bunda etkili. iyi yapmıyorum; bu net! bugün bir kaç şey almak için pazara gideceğim; umarım bu yürüyüşlere geri dönmem için bir başlangıç olur.

soğuk diye kuşları biraz daha fazla besliyorum bugünlerde. tezer veya ben pencerenin önüne yanaştığımız anda serçeler “koşarak” bize doğru geliyorlar, elbette kumrularımız da var ve onlar ön balkona yuva yapma peşinde; o yüzden tamamen kapalı tutuyoruz camları. şu sıralar, niye bilmiyorum, evin etrafında çok fazla yeşil papağan da uçuyor. normalde burada çok görmüyoruz onları. keşke daha fazla gelseler. bugün bir şapşik tekir de serçelerin peşinden, penceremin önündeki kurtbağrı ağacının en üst dallarına çıktı, oturdu. epey kaldı, hatta ara ara incecik dalların arasında uyudu da. şu sıralar gece hayatları çok yoğun kedilerin, malum mart yaklaşıyor, çığlık çığlığa, kavga kıyamet, bütün gece seslerini duyuyorum…

bugünlük susayım ve simon and & garfunkel‘den sparrow şarkısını ve sözlerinin bir kısmını bırakayım (13 Şubat, 16.30)

küçük bir serçeyi kim sevecek?
kimse onun övgüsünü yazmayacak mı?
“yapacağım,” dedi dünya
“çünkü yarattığım her şey bana geri dönecek
tozdan yaratıldınız ve toz olacaksınız.”

hayat hızla akıyor… ben yine hayal ettiğim gibi düzenli yazamıyorum. hayatımda pek çok şey de bir “devamlılık” sorunu var; ne okumalarım, ne yürüyüşlerim, ne beslenme düzenim, ne uykularım,… düzenli olan tek şey okuduğum metinler, büyük ölçüde burada söz etmeme gerek olmayan metinler bunlar; hastalıklar, tedaviler, patojenler, vs. bütün bunların yanında yine “iş için okuduğum” kitapsa bir vaha gibi, oraya girdiğimde, başka evrene geçiş yapıyorum ve yıllardır tanıdığım arkadaşımın zihnine girmiş gibi hissediyorum…

bir kar havası daha yaklaşıyor istanbul’a; bakalım bize ulaşacak mı? şu anda hava ağır bir grilikte ve sabahtan beri yağmur yağıyor. sabah saatlerinde, bulgurlarını verdikten sonra kalabalık bir serçe grubu yağmurun altında şakıyıp durdular. ağacın dallarının arasında, sırılsıklam, neşeyle ötmeleri inanılmaz… hayatımdaki en önemli devamlılıklardan birisi bu kuşlar… ve elbette hülya ve derya da buralardalar. yuvayı kaybetmemek ve yeni yavrular için sanki yavaş yavaş hazırlıklara başladılar… bahara az kaldı!

bugün yepyeni ve nefis bir albüm keşfettim; buraya bırakmasam olmaz…(17 şubat, 14.00)

şu sıralar elimde ağır ağır okuduğum bir kitap var, kürşad demirci’nin antik inançların izinde kitabı. daha çok geceleri uyanıp okuyorum ve tekrar uyumaya devam ediyorum. evet hafif bir uyku sorununu tekrar yaşamaya başladım; neyse şu anda konumuz bu değil. aslında ince bir kitap, yavaş okumamın nedeni ise dipnotlar nedeniyle kitabın başka okumalara kapı açması. bazen, belki de genellikle demeli, hayatta bir şeyler üst üste gelir ya, bunu olumsuz anlamda kullanmıyorum, bir şeylerin tesadüfen eşleşmesini ve tamamlanmasını kastediyorum. rüyalarım, rüya eğitimim, yukarıda sözünü ettiğim kitap, YouTube’da yayınlanan videolar, sürekli her yerde bir şekilde karşıma çıkan carl gustav jung; hepsi birden birbirini tamamlıyor, birbirine yeni kapılar açıyor… evet jung’un eşzamanlılık olarak da bilinen senkronisite kavramına benzer bir şey bu yaşadığım. hayatımın bambaşka dönemlerinden, bambaşka içeriklerle deneyimlediğim bir şeyin yeni bir versiyonu…

dün gece rüyamda, avuçlarımın arasında parlak, kuzguni siyah, küçük ve çok güzel bir ejderha vardı; iki parçadan oluşan kanatları, yavaşça dönüşerek üç parça oluyordu; bu bir değişimin işareti, başlangıcıydı ama ne olduğunu hatırlamıyorum!

ezginin günlüğü dinleyelim şimdi; neden derseniz ejderha’dan…

kıyısız deniz

diyoruz. (18 şubat, 17.53)

1 Response
  1. Başlıktaki resmi yapay zeka yapmış olmalı, çok sevimli gerçekten. 🙂
    Sizin oralarda yer beyazlaştı mı bilmiyorum, bizim buralarda havada gördük sadece yere inince eridi hepsi. Dur bakalım akşama bir umut daha. :))

Leave a Reply