mutfağın kapatılmış balkonunda yani diğer bir deyişle mutfağın köşesinde… bu akşam çalıştım yine ve ben çalışırken tezer hemen sağımda iki tavuğu parçalara ayırdı; yarın gireceği sınava hazırlık için. ben tavukların bir kısmını kurtarabilmek için marine edip buzdolabına kaldırdım. kalanları da sokağın dört bacaklı halklarına teslim edeceğiz…

ikimiz de biraz bunalmış durumdayız şu an.

şu aralar yine pek sesimi çıkaramıyorum burada. esir alınmış gibiyim adeta; hem zihnim hem bedenimle. her anlamda bir anlamsızlığın içinde debelenip duruyorum ve içimden pek bir şey söylemek, yazmak gelmiyor.

hayatımda bir kez daha zihnin esir alınması durumumda kendini olan bitene neredeyse tamamen teslim ettiğini, kendine ait sözcükleri yitirmeye başladığını tecrübe ediyorum; geriye senden bir şey bırakmadıkları gibi, kendini anlatma şansını da elinden alıyorlar.

bu durumun en özet hali kendi sesine bile yabancı olma hali her halde…

buna bir şekilde direnmeliyim bir yolunu bulup…

***

tezer işini bitirdi… ben de…

şu an rare bird‘den

sympathy

dönüp duruyor.

hem kulağımda hem içimde…

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Rare-Bird-Sympathy.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

 

 

ama raporlar da bitti…

hafta sonu çalışılacak işler paketlendi…

öğleden sonra atıştırması olarak çilekli yoğurt yendi…

kafam hala çimden dolayı dumanlı…

aklım tamamen pazar’a odaklanmış durumda…

bütün cadıları efsunlarıyla beraber bizimle olmaya çağırıyorum…

şimdi, günü ilk yarısının bitişi şerefine kulaklığı taktım ve sesi açtım…

bonga çalmaya başladı.

mona ki ngi xica

diyoruz.

siz de sesi açın derim.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Bonga-mona-ki-ngi-xica-Synapson-remix.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

bahçenin çimlerini kesiyor son 1,5 saattir. kafamdaki bütün boşluklarda polenlerin dansını hissedebiliyorum, başımda sert bir ağrı başladı ve burnumu kocaman hissediyorum. boğazımı ise hiç sormayın, tüyden binlerce tırpan ağır ağır geziyor sanki; dağılmış haldeyim…

ve çalışıyorum…

ve elbette müzik dinliyorum…

az önce halo çalmaya başladı ve bunu çalmalıyım dedim. çalışmaya ara verdim, bir kahve daha aldım ve size bunları yazıyorum.

halo aslında bir beyonce şarkısı ama sanırım ben en çok ane brun yorumunu seviyorum.

evet

halo

diyoruz.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Ane-Brun-Halo.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

fotoğraf masamdaki sabah ışığının oyunu…

buraya bırakayım ve çalışmaya devam edeyim.

neşet ertaş‘ı dinliyoruz,

şu garip halimden.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Şu-Garip-Halimden-Neşet-Ertaş-Official-Audio.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

kahvaltı sezonumu açtım… okuyarak, kuşları dinleyerek yavaş yavaş kahvaltımı yaptım. ofise geldiğimde elif temizliğe başlamak üzereydi, etrafı toparlayarak temizliğe yardım ettim ve onunla sohbet ettik. çocuklardan konuştuk… insanların sürekli daha fazlasına sahip olmaya çalışarak daha mutsuz olduğuna karar verdik, ‘eşyaya değil gezmeye yatırmak lazım parayı’ noktasına geldik… safranbolu’daki köyünün bir hes projesiyle mahvedildiğini anlattı ve annesinin bozulan bahçesini yeniden kurma hayalini… sonra nasıl oldu bilmiyorum, konu genç olmaya, genç hissetmeye geldi. “genç görünüyorsunuz, gözlerinizin içi gülüyor ona borçlusunuz bence gençliğinizi” dedi ve insanlardan uzak olup kendi dünyamda daha iyi olduğumu hissettiğini ve ona iyi geldiğimi söyledi 😉

beni yüzümde bir gülümsemeyle ofiste bıraktı…

şimdi çalışmaya başlamadan önce, bu gülümsemeye çalıyorum.

sarah jaffe söylüyor

clementine

fotoğraftaki arkadaş mı? elbette kahvaltı arkadaşım 😉

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Sarah-Jaffe-Clementine.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

 

kaçıp kısa bir mola veririm…

yine öyle küçük bi molayla kendimi dışarı attım, kahvemi içtim ve papatya topladım ve ormanda kaybolmadan ofisime geri döndüm 😉

bunun yarattığı hisle

cibelle 

green grass

desin.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Cibelle-Green-Grass.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

uzun bir süredir dinlemediğim humanwine‘a geri döndüm. kulaklığı taktım ve sesi açtım. iyi geldi; her zaman iyi gelir.

yine burada uzun sessiz günlere geri döndüm… yeni bir şey yok… iş… ağır ağır uyanan doğanın hissettirdikleri… ağır ağır okunan kitaplar… araya giren bir kaç film ve diziler… bir döngünün içinde sıkışmış hayatlarımız…

çocukların verdiği enerji, mutluluk ve keyif; hayata bağım… ada’nın sorduğu bir soruyu iki gündür kafamda döndürüp durmam: ” kalbimin sesine mi yoksa aklımın sesine mi kulak veriyorum?” neden en zor soruları çocuklar sorar…

referandum için son dönemece girdik; huzursuzum…

broadchurch izliyorum şu sıralar; mutlaka söz etmeliyim bir ara…

zihnim parçalara ayrılmış durumda; parçaları birleştiremiyorum…

***

neyse artık bu masadan kalkmalı ve kendimi sakin, derin ve rüyalı bir uykuya hazırlamalıyım.

ama önce humanwine dinliyoruz ve

epoch

diyoruz.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/03.-Epoch.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

gri, opak bir tabaka halinde; ne masmavi gökyüzünü seviyorum ne de bunu… bulutları özlüyorum, en çok da sabahları.

bu sabah, gri ve üzerime abanan kütleyle, ormanın kenarında yürürken daha önce hiç görmediğim bir kuş hızlıca uçtu. inanılmaz güzeldi, kahverengi tüylerinin üzerinden koyu mavi kanatlar çıkıyordu; siyah çizgiler çerçevelenmiş mavi parlak kanatlar…

sadece yukarıdaki fotoğrafı çekebildim.

sonra geldim ve sabaha en çok yakışan gruplardan birini iron & wine‘ı dinlemeye başladım… kahvaltımı yaptım… sonra kahvemle penceremin önünde kuşları dinledim. güneş, o sert opak tabakanın altından sızmaya çalışıyordu, hala da çabalıyor…

şimdi çalışmalıyım ama önce iron & wine

morning

desin.

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Morning-Iron-and-Wine.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

bunalmış halde ofise döndüm… duramadım, bir çay alıp bahçeye çıktım… söğütün altında oturdum… göğe baktım… çiçek topladım… rahatlayamadım… içeri girdim… kulaklığı taktım… sesi kökledim… queen söylemeye başladı… ben içimden avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım…

I want to break freeeee…

[audioplayer file=”https://radyoz.info/wp-content/uploads/2017/04/Queen-I-Want-to-Break-Free-Official-Lyric-Video.mp3″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

1 36 37 38 39 40 48