“Sessiz değilsin; büyük bir gürültünün içindesin, duymuyorlar”
ilhan berk
günü yaptığım yayında, çalışma masamın manzarası olan bir inşaattan söz etmiştim; bütün bir yıl boyunca tüm süreci izledim… yeni yılla birlikte bina biter ve komşular taşınır muhtemelen ama temelin hemen yanında açık bırakılan çukur hala tam olarak kapatılmadı…
yıl boyunca bu çukur yüzünde belediyeye tam altı şikayette bulundum; baktım değişen bir şey yok cimer’e yazdım; binanın bitmesine yakın üst katlardan ve hatta çatıdan çukura fırlatılan seramik parçalarından, borulardan, torbalardan bunalıp pencereden avaz avaz bağırdığım da oldu ki beni yakından tanıyanlar bilir böylesi bir tepki vermek kolay değildir benim için…
benden başka tepki veren de yoktu sanki; sadece arada bir karşı tarafta oturan yaşlı çiftin çukura bakıp sinirli sinirli söylendiklerini hissedebildim sadece… her şikayetimin sonrasında zabıtadan arayan görevli cezai işlem uygulandığını söyledi, cimer’in topuyla da yine aynı zabıta yine aynı ifadelerle bumerang gibi bana geri döndü….
şimdi çukur yavaş yavaş dolduruluyor, altı tamamen atık dolu ve ben bile artık görmemekten başka bir şey dilemiyorum. ama sevindiğim tek bir şey var; karşı taraftaki asma ve sarmaşıkla beraber, neredeyse öldüğünden emin olduğum dut ağacı bütün güçleriyle direniyorlar. yakında her şey bitecek ve umuyorum doğa bir sonraki müdahaleye kadar kendi bildiği şekilde toprağı ele geçirecek…
bir ólöf arnalds şarkısı geliyor şimdi; surrender diyoruz…
“Stream of cold
Breathing slowly
Tired feet
Press the ground
Gentle flow
Scent of growth that opens me…”