hava yine rüzgarlı…

az önce yakıcı bir sıcaklıkta esiyordu ama şimdi hafif bir serinlikte; sanırım meltem çıktı… ali ve ada evin içindeler, ben bahçeye açılan terasta oturuyorum. denizin üzeri köpük köpük. ali tatil boyunca ara ara çalıştı bense kelimenin tam anlamıyla şalteri indirdim. işe döndüğümde ilk bir kaç saat neredeyim ben, burada ne yapıyordum diye hissedeceğimi şimdiden biliyorum…

bu gezide hafıza ve hatırlamak üzerine çok düşünüyorum nedense. yıllar önce çeşitli kereler geldiğim kaş’a dair aklımda çok az şey kalmış. elbette benim hafızam bir yana buralar da çok değişmiş durumda. mekanlardan çok anılar, an’lar ve hareketsiz görüntüler kalıyor ama onları eğip bükerek kendi istediğimiz bir biçime sokuyoruz korkarım.

aynı olayı iki kişinin bambaşka şekillerde anlattığına mutlaka tanık olmuşsunuzdur veya çocukluğunuza dair birşeyleri sizin hatırladığınızdan çok farklı bir şekilde anlatıldığına; acıtan bir şey bu!

bu sabah erkenden kaputaş plajına gittik. henüz güneş ışıklarıyla sahili aydınlatmıyordu ve koyu bir gölge sahili kaplamıştı. serin ve çok açık turkuaz rengi sulara kendimi bıraktığımda heyecanlandım; bu coğrafyada büyümeme rağmen hiç kaputaş’da yüzmemiştim. güneş sahile yayıldıkça turkuaz koyulaştı, parlak ve maviye biraz daha yakın bir renge dönüştü. ben suda heyecanlananlardanım, olumlu bir heyecan bu içinde korku olmayan cinsten ve bunu yaşamayanları şansız hissederim. buralara yolunuz düşerse kaputaş’da yüzün diyorum ama başka bir şey demiyorum… (28 temmuz, 18.30)

***

bugün yüzerken ada bana rüyalarından söz etti ve rüya görmenin güzelliğinden. yatmadan önce hayal kurmanın gördüğü rüyaları olumlu etkilediğini düşünüyor. muhtemelen doğru… ama o bunları söylediğinden beri ne kadar uzun süredir hiç hayal kurmadığımı düşündüm. çocukken uyumadan önce kurduğunuz hayallerin güzelliğini hatırlıyor musunuz?

burada son gecemiz bir yandan hala burada olmanın tadını çıkarmaya çalışıyoruz bir yandan da toparlanıyoruz. seyahat etmenin bu toparlanma kısmından hoşlanmıyorum. ne başlangıcında ne de sonunda… (29 temmuz, 20.54)

***

iki gün gün önce uzun ve fakat çok güzel bir yolculukla istanbul’a döndük. kilometrelerce devam eden üzüm bağlarının arasında ilerlemek inanılmaz heyecan vericiydi ve ardından zeytinlikler başladı. tarım yapılan toprakları da görmek beni heyecanlandırıyor. ada araba tuttuğu için ve biraz de denizi geride bırakmanın etkisiyle bütün yolu keyifsiz ve yatay halde geçirdi. bizse ali’yle yol boyunca emeklilik hayalleri kurduk. önce minik bir bağ evi olan üzüm bağıyla başlayan hayaller ardından zeytinliğe döndü ve en nihayetinde acaba sadece bir karavan alıp gezsek mi düşündük. aslında ikimizin de hayali en azından bir süre sağlıkla toprağa dokunuyor olmak ve öylece boşluğa bakabileceğimiz bir yerde oturma şansımızın olması…

son iki gün  her tatil sonrası olduğu gibi çamaşır, ütü, temizlik ve alışverişle geçti. tuzumuzdan arındık ve bir sonraki yaz tatiline kadar yaşanacak yeni döngümüze hazırız. ali hızlıca yoğun bir şekilde çalışmaya başladı. ben gelecek hafta başına kadar daha evdeyim…

benim uyku sorunum tatilde devam etmişti, istanbul’a gelince inanılmaz nemli havanın etkisiyle daha beter oldu… yine geceleri çırpınarak uyuyorum…

antalya’da fıstık çamı ormanlarının arasında her yol aldığımızda size daha önce anlattığım rüyama geri döndüm. tuhaf bir histi… bu gezinin rüyası ise içten içe yanan bir koltuğu görmekti. kenarı hafifçe yanmaya başlayan terra cotta renginde bir koltuğu hızlıca söndürdüm ve sonra taşındığı yerde içten içe yanmaya devam ettiğini farkettim. sürekli koltuğu söndürmeye çalıştığımızı hatırlıyorum ve ardından bir sonraki rüyamda bu rüyayı noir’e anlatıyordum… (2 ağustos, 12.50)

burada bir alıntıyla bitiriyorum:

Ağırbaşlı Penolepe dedi ki: “Yabancı! Kimi rüyalar anlaşılmaz, kimi diller müphem kalır, insanlara duyuruldu diye de her hangi bir şey olmaz. Güzel rüyalar için iki kapı vardır: biri boynuzdan, diğer fildişinden yapılma. Parlak fildişinden gelen rüyalar bizi aldatır, bize etkisiz sözler getirirler; cilalı boynuzdan gelenler göründükleri fanileri gerçekten de doğrulanması gereken şeyleri de duyururlar” 

Odysseia, XIX

***

müziğimiz akdenize olsun diyerek bir al di meola parçası çalıyorum

mediterranean sundance 

diyoruz.

[audioplayer file=”http://radyoz.info/wp-content/uploads/2018/08/Mediterranean-Sundance-Al-Di-Meola-2.mp3″ bg=”b6b4b2″ leftbg=”b6b4b2″ lefticon=”c8c5c5″ track=”ffffff” tracker=”f2b5b5″ text=”000000″ righticon=”ffffff” width=”300″ rightbg=”7b7b7b” volslider=”ffffff” skip=”ffffff”]

fotoğraf akdenize veda fotoğrafı, son günden ve tamamı için üzerine tıklayınız…

Leave a Reply

kategoriler